Dert Bebesi 8.Bölüm
8.BÖLÜM
- Nil
Şanslı biri olup olmadığımıza karar
vermeden önce hayatınızın bir anda tepe taklak hale gelebileceğini hesaba
katmak gerekiyordu sanırım.
Birkaç yıl öncesine kadar her konuda
oldukça şanslı olduğumu düşünüp, büyük bir hevesle yaşıyorken aniden yaşanan ve
hepsi peş peşe gelen yıkımlarla birlikte varolabilecek en şanssız insanlardan
biri olduğuma karar vermiştim.
Telefonumun ekranına boş boş bakmayı
bırakıp uzandığım yatakta boş kalan bir yere bıraktım.
Şanssızlığım henüz zirve görmemiş olsa
gerek, biraz olsun kafamın dağıldığını hissettiren, sakince gülümseyebildiğim
birini fark etmeden de olsa kırmıştım. Elimde olan bir durum değildi, ama bu
rahatlamak için yeterli gelmiyordu.
Kapı kolu birkaç kez hareket ettiğinde
irkilerek oraya döndüm. Başarısız iki girişimin ardından kapı açılmıştı. O
sırada yattığım yerden doğrulmuş, yatağın ortasında oturur hale gelmiştim. Kapı
tamamen aralandığında gelen kişiyi gördüğüm için hızla ayaklandım.
“Tuna? İyi misin bebeğim?”
Bütün gün olduğu gibi kısık bakan yorgun
gözlerine çöken huzursuzluğu fark ettiğimde birkaç adımda yanına ulaşıp hızla
kucakladım. Kollarını boynuma sarıp yavaşça omuzuma yaslandı. Başının üzerini
öptükten sonra dudaklarımı alnına bastırdım. Ateşinin yeniden yükselmemiş
olmasına içimden şükrederek yatağa doğru ilerledim.
“Neden uyandın ablacım? Söyle bakalım.”
Sırtını yavaşça sıvazlarken iç çektiğinde daha sıkı sarıldım.
“Demir abim yine çok sinirlenmiş, biraz
korktum.”
Duyduklarıma şaşırdığım söylenemezdi.
Tuna’yı zar zor uyutmuştum, ateşlenmesinin sıkıntısını atlatamayıp uyumayı
reddetmişti. Sonunda uykuya daldığında ise odama geçmeden önce salona girip
özellikle hepsini uyarmıştım.
Tek yapmaları gereken çenelerini tutmak ya
da en azından sesleri yükseltmemekti.
“Korkacak bir şey yok bebeğim, Mert abin
kızacağı bir şey yapmıştır, onu uyarıyordur kesin. Birlikte uyuyalım mı?
Sarılırsak korkmazsın bence, olur mu?”
“Olur.” diye sakince mırıldanıp boynuma
iyice sindiğinde, onu bırakmadan biraz zorlanmış olsam da yatağa geçmeyi
başardım.
Ben sırtüstü uzanırken Tuna da göğsüme
yaslanmıştı. Yatağın içinde duran peluş ayıcıklardan birini eliyle kavramış,
diğer elini boynumdaki kolyeye atmıştı. Güvende hissetmeye çalışıyordu.
Abimin bağırışından ne denli etkilendiğini
bir kez daha fark edip dişlerimi birbirine bastırdım. Bu halini görse belki her
şey daha farklı olabilirdi ama o ve ‘hık deyip burnundan düşen diğer iki
kopyası’ Tuna’dan kalabilecekleri kadar uzak olmak için çabalıyorlardı.
Bunun yaralarına merhem olmadığını ne
zaman anlayacaklarını bilmiyordum. Umurumda değildi artık, tek başıma herkes
için çabalamaktan önümü göremez haldeydim.
Hepimiz ayrı köşelerde tükeniyorduk.
Tuna’nın saçları ve zaman zaman da sırtını
okşayarak uykuya dalmasına yardım ederken çok geçmeden nefesleri düzene bindi
ve uykuya yenik düştü. Yanından kalktığımda bunu fark etmeyecek kadar derin bir
uykuya dalmasını bekledim bir süre. Kolay kolay uyanmayacağına emin olduğumda
alnını hafifçe öptükten sonra yavaşça bedenini yatağa doğru çektim.
Kolyemi zar zor ayırdığım parmakları diğer
elini taklit ederek peluşa uzandı.
Yatağı olabildiğince az sarsarak ayağa
kalktım. Darlatmaya başlayan kıvırcık ve kesmeyi ertelediğim için iyice uzayan
saçlarımı bileğimdeki tokayla öylesine bir topuz yaptıktan sonra sessizce
odadan çıktım.
Koridorun yarısına geldiğimde hem mutfağın
hem de salonun ışıklarının açık olduğunu görmüştüm. Salona geçmeyi seçerek
adımlarımı hızlandırdım.
Tahmin ettiğim gibiydi. Mutfakta olan
Demir abimdi, muhtemelen sigara içmek için balkondaydı. Salonda ise koltukların
en uzak köşelerine yayılmış olan Oktay ve Mert ikilisi vardı.
“Uyumuyor muydun sen abicim?” Salona
girdiğimi ilk fark eden Oktay abimdi. Sorusuna cevap verme gereği duymadım.
Tekli koltuklardan birine geçip bacaklarımı kendime doğru çektim. “Yine ne için
tartıştınız?” diyerek hiç uzatmadan konuyu açtım.
Bakışlarımı bir Oktay abime bir de Mert
abime çevirip duruyordum.
“Demir Özkan’ın işleri, önemli bir şey
yok. Sesten mi uyuyamadın?” Histerik bir şekilde güldüm. “Benim uykumdan önce
düşünmeniz gereken çok daha önemli bir uyku vardı abi. Özellikle uyardım, en
azından hastayken rahatça uyumasına izin verebilirdiniz. Bu kadar zor
olmamalı.”
Mert abim gözlerini kaçırdığında
sıkıntıyla ofladım. “Her neyse, ne zaman dinlediniz ki şimdi dinleyesiniz
zaten. Boşa uğraşıyorum, iyi geceler.” Bir umutla yanlarına gelmiş olsam da
aslında bunun bir işe yaramayacağını içten içe biliyordum.
Hızla ayağa kalkıp salondan çıkacakken
kapıda beliren Demir abimle birlikte duraksadım. Her zamanki ya da en azından
uzun zamandır alışmış olduğum halindeydi.
İfadesiz…
Bir şey söylemeden yanından geçip salondan
çıkacağım sırada kolumu hafifçe kavrayıp durmama sebep oldu. Bakışlarımı yüzüne
dikip konuşmasını bekledim.
“Neyin var, Peri?”
Çok komik bir şey duymuş gibi kıkırdadım.
“Üç tane bencil abim, onların yüzünden diken üstünde yaşayan ve her an yanında
olmam gereken 4 yaşında bir kardeşim var. Yeterli mi?”
“Nil!” Aynı anda Oktay ve Mert abimden
yükselen sesle birlikte, Demir abimin damarına bastığım için bu uyarıyı
aldığımı bilsem de umursamadım. Bu evde Demir Özkan’ın sinirinden payını almayan
bir ben kalmıştım, bu gece gerçekleşirse de bir şey değişmezdi.
“Senin için çabalıyorken bize bencil demen
bir çeşit teşekkür mü Peri?”
“Benim için çabaladığınızın bir parçasını
da Tuna’ya ayırabilseydiniz bu konuşmayı yapıyor olmazdık abi. Ben ne dersem
diyeyim siz bildiğinizi okumaya devam edeceksiniz, o yüzden boş verelim her
zamanki gibi. İyi geceler.”
Kolumu çekip arkama bakmadan yanlarından
ayrıldım.
Odama çıkıp Tuna’nın yanına kıvrıldıktan
sonra burnumu saçlarına dayayıp bebek kokusunu içime çekerken mırıldandım. “Ben
hep yanındayım koca yanak, ne olursa olsun yalnız kalmayacaksın. Rahatça uyu.”
Yanına geldiğimi hissettiğinde iyice bana
sokuldu. Dudaklarımı saçlarına bastırırken gözüm yatağımın yanındaki komodinde
duran çerçeveye takıldı.
Abilerimin aksine hiçbir suçluluk
hissetmeden hem fotoğrafa bakıp hem de Tuna’yı sarmalamaya devam ettim.
Çünkü o olsaydı, o da böyle yapardı.
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder