Dert Bebesi 20.Bölüm
20.BÖLÜM
- Nil
“Niye kandırıyorsun?” diye mızmızlanarak
yüzümü boynundan çekmeye çalıştım. Yanağını başıma yaslayıp geri çekilmeme
engel oldu. “Uyumuyor olduğumu fark etseydin uzaklaşacaktın çünkü, şu anda da
yaptığın gibi. Kal orada.” İstemem yan cebime koy tavrımla birlikte
homurdanarak olduğum yerde kaldım.
Gözlerimi güneş henüz yeni doğuyorken
aralamıştım. Halsizliğim sanki hiç uyumamışım gibi yerli yerindeydi ama bütün
gece Uras’ın kollarında uyuduğum için bunu göz ardı edebilecek kadar huzurluydum.
Uyandıktan sonra göğsüne yasladığım kafamı
biraz daha yukarıya, boynuna doğru bırakmıştım. Düzenli alıp verdiği nefeslerle
uyuyor gibi görünüyordu, ama biraz önce her hareketimi fark ettiğini belli
etmişti. Sanırım bir anlığına onun doğru düzgün uyuyamadığını unutmuştum.
“Ateşin var halen yavrum, nasıl
hissediyorsun?” Tuna henüz uyanmadığı için ikimiz de fısıldayarak konuşuyorduk.
“Halsiz gibiyim sadece.”
“Dinlen biraz, daha çok erken.”
Olumsuz anlamda bir ses çıkarttım.
“Sen de haklısın tabii, buldun benim gibi
adamı uyuyup vakit kaybetmemek lazım.” Belinde duran elimle etini
sıkıştırdığımda kısık sesle inledi. “Kopart güzelim, ben kullanmıyorum zaten.”
“Acıdı mı?” dedim pişman olmuş gibi bir
ses çıkartarak.
“Çok…”
“Bakim nasıl acımış?” Elimle aynı yere
dokunduğumda kafamı da kaldırıp yüzüne baktım. Sakince beni izlerken aynı yeri
yeniden kıstırdığımda hızla elimi tuttu. “Peri!”
Şaşkınca kaşlarını çattığında kıkırdamaya
başladım. Sesimi kontrol edemediğimde suratımı göğsüne bastırarak daha az ses
çıkartmaya çalışmıştım.
“Saklama gülüşünü.” Yanağımı kavrayıp
çenemi göğsüne yaslamamı sağladı. Gülüşüm durmuş olsa da yüz yüzeydik.
“Uras…”
“Hım?”
“Dün uyuyana kadar rüyaymışsın gibiydi
biliyor musun? Uyandığımda seni yanımda bulacağımı hiç düşünmemiştim.”
Suratında muzip bir ifade belirdiğinde
işaret parmağımı dudaklarına bastırıp durdurdum. “Evet, evet rüya gibi bir
adamsın Uras.”
Susturmasaydım buna benzer bir şey
söyleyeceğine emindim. Ben konuştuktan sonra iyice keyiflenen ifadesine
bakılırsa haksız da değildim.
Parmağımı geri çekecekken aniden öpmesiyle
gözlerimi kırpıştırdım. Ben bir ruh hastası mıydım yoksa bu adamın her hareketi
etkileyici miydi? Bu soruya bir ara cevap bulmayı aklıma not edip yeniden ona
odaklandım.
“Ben de öpeyim bi’ tane.” Dudaklarımı o ne
olduğunu anlayamadan çenesine bastırdığımda afalladığını hissettim.
Sessiz kaldığında yine ben konuştum.
“Beğenmediysen bir daha öpmem, dilin tutuldu galiba.” Dalga geçerek yüzüne
bakıyordum.
“Gerçek miydi lan o? Ben hayal ettim
sandım öpücüğü, bi’ tane daha öp bakim.”
“Öptükten sonra lanlı lunlu konuşmayan da
ne bileyim canım ya…” Söylensem de yeniden aynı yeri öpmeyi ihmal etmedim.
“Ne güzel canım diyorsun sen öyle, şu ana kadar dememene alındım.”
“Bundan sonra diyeyim o zaman.” Bilmiş bilmiş
konuştuğumda güldü. “De o zaman.”
Çenem acımaya başladığında başımı
kıpırdatıp yanağımın üstüne yattım. O yalnızca saçlarımı görürken ben de
poposunu çevirmiş uyuyan Tuna’ya bakıyordum.
Birkaç dakika sessizce kaldık. Sırtımı
sıvazlayan eliyle mayışmaya başlarken konuştuğunda nefesimi ağırca verdim.
“Peri… Tuna uyanmadan konuşalım mı yavrum, ertelemek bir şey kazandırmayacak.
Ben seni beklerim ama babamın sabırlı olacağını sanmıyorum. Anlat ki yardım
edeyim sana.”
Tuna’nın yastığa dağılmış saçlarına bakarken
sertçe yutkundum. Uras’ın bir şeyleri öğrenmesi benim için sorun değildi, sorun
benim sesli olarak gerçekleri dillendirmekten korkmamdı.
Ama yapmak zorundaydım. Benim yüzümden
babasıyla zor bir duruma düşmesi son isteğim bile değildi.
“Tuna benim öz kardeşim değil.”
Olabildiğince kısık bir sesle konuşmuş olsam da beni duyduğuna adım kadar
emindim. Bedenimin yarısı onun üzerindeydi, kaskatı kesildiğini hissetmiştim.
“Annelerimiz farklı yani.” diyerek biraz daha ayrıntı verdim.
Sırtımdaki eli hareket etmeyi bıraksa da
yerinde kaldı. Avucunun sıcaklığını üzerimdeki kumaşa rağmen tenimde
hissedebiliyordum. “Tuna’nın varlığından ilk haberim olduğunda iki yaşındaydı.
Küçücük bir bebekti yani… Bir bebekten nefret edebilir misin?”
Cevap bekleyerek sorduğum bir soru
değildi. Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim. “Ben edemedim. O bebeğin
varlığı dünyamı tersine çevirse de yapamadım, hatta kimse yapmasın diye çok
çabaladım.”
Bir anda her şeyi anlatıp susmak istediğim
için uzatmak yerine olanları peş peşe sıralamaya karar vermiştim. Aksi halde
bir noktada vazgeçip anlatmayı bırakma ihtimalim yüksekti.
“Annem ölmeden önceki son birkaç yılında
kanserle savaştı. Hepimiz bir şeylerin iyiye gideceğine o kadar sıkı
tutunmuştuk ki sanki hep gücü yetecekmiş gibiydi. Ama yetmedi. Ve bunun en
büyük suçlusu da babam, ağız alışkanlığıyla babam deyip duruyorum ama o kadar
hak etmiyor ki bu sıfatı… Beş çocuğu olmasına rağmen hem de…”
Kendi kendime omuz silktim. Annemin
ağırlaştığı bir dönemdi, iki buçuk yıl falan oluyor yani; o adam bir anda bize
bir şey anlatması gerektiğini söyledi. Abimleri, beni ve annemi aynı anda
ilgilendiren bir şey…” Histerik bir şekilde güldüm. Bir gözüm Tuna’nın
üzerindeydi, uyanırsa diye tetikteydim, bunları duymaması gerekiyordu.
“Daha fazla saklamak istemediğini, bunun
ona vicdan yükü olduğundan bahsetti. Hayatında başka bir kadın olduğunu ve bir
çocuğunun olduğunu anlattı. Sanki bu ailenle paylaşabileceğin normal bir
habermiş gibi davranmayı seçti, hayatımda tanıdığım en bencil insan o sanırım. Hasta
bir eşe ve aylardır annelerinin hastalığıyla cebelleşen çocuklarına hangi yüzle
bunu söyleyebildi?”
Anlattıkça içinde bulunduğum durumun
iğrençliğine yeniden tanık oluyordum. Midemin bulandığını hissettim. Bir elim
karnıma doğru ilerlerken Uras kötüleştiğimi hissetmiş gibi yeniden sırtımı
okşamaya başladı. Yavaş ve derin nefeslerle devam edecek gücü bulmaya
çabaladım.
“Bunun hakkında hiç konuşmadık ama abimler
de ben de biliyoruz, Uras. Annemi öldüren kanser değildi, 30 yıllık kocasının
karşısına geçip anlattıklarıydı. O kadar içine kapandı ki… Sesini kaç kere daha
duyabildim hatırlamıyorum, zaten birkaç ay sonra da…” İki yıldır var olan
gerçeği sesli olarak söylemekten kaçtım. Boğazıma dizilen hıçkırıkları dışarıya
bırakmamak için büyük bir çaba gösteriyordum.
“Ben…” diyerek başladıysa da devamında
hiçbir şey söylemedi. Ne söylenebilirdi ki zaten?
Alnıma bastırdığı dudaklarıyla birlikte
gözlerimi yumdum. Her dokunuşunda biraz daha güvenle sarmalanıyorum gibi
geliyordu.
“Tuna’nın annesi…” diye mırıldandı. “O
nerede?”
“Baban sana o adamın neden hapiste
olduğuna da söyledi mi Uras?” diyerek cevabı kendisinin bulmasını sağlamaya
çalıştım. Çünkü benim söyleyecek gücüm yoktu.
Kısa bir an duraksadı. Ardından ağır bir
küfür ettiğini duydum. Sonra konuşmaya başladı. “Nasıl çıktı o herif o zaman
içerden? Sikerim böyle adaleti.”
“Bilmiyorum,” dedim. “Abimler biliyordur
mutlaka, ama onlara bunu sormak yerine evden çıkıp gitmek zorundaydım Uras.
Beni anlıyorsun değil mi? Başka yolum yoktu.”
“Bak bi’ bana, kaldır kafanı.” Yüz yüze
geldiğimizde gözlerini gözlerime dikip bir an bile kaçırmadan, yemin eder gibi
mırıldandı. “Tuna senin yanında kalacak, o herif de olması gereken yere geri
dönecek. Tamam mı?”
Dudaklarımın aşağıya doğru bükülmesine
engel olamadığımda aniden parmaklarıyla dudaklarımın iki kenarına dokundu.
Yukarı doğru çekiştirirken kendi kendine mırıldanıyordu. “Ben o gülüşü
gördükten sonra seni bir daha ağlatmalarına izin veremem, Peri. Ne kadar inat
adam olduğuma inanmıyorsan da yakında kendin görürsün güzelim.”
“Bu işin içine dahil olmak zorunda
değilsin Uras, bizim için buraya kadar geldin ve sana bir açıklama borçluydum.
Devamında senden karşılıksızca bir şeyler beklemem bencilce olur.”
Kaşları hızla çatıldı. “Karşılıksız
olacağını kim söyledi kızım? Bu devirde karşılıksız iş olmaz.”
Ciddi duran ifadesiyle birlikte benim
kaşlarım da ona eşlik etti. “Ne karşılığı?”
“Bu seferlik ben gösteriyorum ama borç
olarak yazarım bunu.” Ben söylediklerini algılamaya çalışırken aniden yüzümü
iki yandan avuçlarıyla kavrayıp peş peşe yüzümde öpülmedik yer bırakmazken
balık gibi açılan ağzımla öylece duruyordum. Son öpücüğü dudağımın hemen
kenarına denk geldiğinde gözlerimi kapattım.
Anında uyarı yemiştim. “İzlesene yavrum
gösteriyorum ödeme şeklini, derse uyumaya mı geldin ?”
Tek gözümü aralayıp yüzüne baktım.
Oldukça ciddi duruyordu.
Evet, kesinlikle normal değildik. Ama
normal olmak neye yarıyordu ki zaten?
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder