Dert Bebesi 17.Bölüm
17.BÖLÜM
- Uras
Siz: Günaydın mesajı
almamışım (10.39)
Siz: Bugün geçtim
sanırım seni uyanma saatimle
Siz: Günaydın Peri
Siz: ? (11.55)
Siz: Uyanmadın mı
halen
Siz: Hiç bu saate
kadar kalmıyordun
Siz: Mesajlar da
iletilmemiş
Siz: Gece internetini
kapattın sanırım
Siz: Nil? (15.15)
Siz: Telefonun kapalı
Siz: Ulaşılamıyor
Siz: Beni
endişelendiriyorsun
Siz: Başka sana
ulaşabileceğim bir yol bile yok ki anasını satayım (16.59)
Siz: Sikeyim böyle işi
(19.42)
Siz: Neredesin Peri?
Son attığım mesajın üzerinden neredeyse
bir saat daha geçmişti. Ama değişen bir şey yoktu.
Sürekli denemeye devam etsem de telefonuna
halen ulaşılamıyordu.
Elimdeki telefonu sertçe sehpaya bırakıp
oturduğum koltukta geriye yaslandım. Boynumun ağrımasını umursamadan başımı
geriye yatırarak bomboş gözlerle tavana bakmaya başladım.
“Biraz sakin mi olsan kardeşim? Daha önce
de böyle bir şey olmuştu diyen sen değil miydin? Yine işi vardır.” Karşımdaki
koltukta uzanmış olan Baran’ı duysam da sessiz kaldım. Tuna’nın hastalandığı
günden bahsediyordu.
Bir bakımdan haklıydı ama sonuçta
bahsettiği durum biz henüz bu kadar sık ve samimi konuşmuyorken gerçekleşmişti.
Bir şeyler değişmişti o günden sonra.
En azından benim açımdan öyleydi.
“Ayrıca biraz doğrucu Davutluk yapmışım
gibi olacak ama, sanaldan konuştuğun insanlar bşr anda siktirip gidebiliyor da
Uras. Kendini o ihtimalden de çok uzak tutma şimdilik.”
“Tamam Baran, motivasyon konuşman bittiyse
konuyu kapat.” Dişlerimin arasından homurdandıktan sonra sinirle gözlerimi
yumdum. Dün geceki konuşmadan sonra bir anda ortadan yok olması mantık dışıydı.
Ona iyi geldiğimi kendisi söylemişti. Telefonu kapatmak istememişti hatta.
Bu da beni daha kötü senaryolar düşünmeye
itiyordu. Ciddi bir sorun olma ihtimali fazla yüksekti ve bu beni korkutuyordu.
“Ne kızıyorsun hemen, tecrübe konuşuyor
burada.” Kafamı kaldırıp bakışlarımı yüzüne çevirdim. “Ne tecrübesi amına
koyayım? Boş yapma tepemde sinirimi senden çıkartacağım şimdi.”
“Lan Linda’yı hatırlamıyor musun? Bak
ismini söyleyince bile kalbim halen pır pır oluyor.” Ağlamaklı bir ses
çıkarttıktan sonra devam etti. “Beni terk edip gitmişti yanıma bile gelemeden.”
Kısa bir an sabır diledim. “Bu Linda, iki
fotoğraf attıktan sonra senden yanına gelmek için uçak bileti parası koparan
Linda mı?”
“Aynen, ama ne hatundu anasını satayım.”
Hayret eder gibi konuşuyordu.
“Ruh hastası mısın oğlum sen? Fake çıkmadı
mı o kız, yılışık yılışık mesajlaştığın 30 yaşında bir adam çıkmıştı.
Dolandırılma hikâyeni neden romantikleştiriyorsun?”
“Benle çok dalga geçmiştin, gülme komşuna
gelir başına diye bir söz duydun mu hiç? Belki sen de dolandırılmışsındır.”
Bazen yaklaşık 14 yıldır bu herifle nasıl
arkadaş olabildiğimi sorguluyordum. Şimdi de o anlardan birindeydik.
“Görüntülü konuştuk Baran, sence kafasına
görüntülü konuşurken başkasını mı shoplamıştır? Ayrıca maddi bir durum da yok
ortada. Yorma kıvrımlarını sevdiğim beynini.”
“İyi be, bekle telefonun başında çaresiz.
Ben kendime tost yapmaya gidiyorum. Açım.”
“Güle güle Baran, ikile yanımdan.”
Söylene söylene salondan çıkarken sert bir
nefes verip avuçlarımı yüzüme kapattım. Pekâlâ, bir kez daha deneyecektim.
Telefonuma uzandım. Bildirim görmememe
rağmen Whatsapp’a girip mesajların en azından iletildiğini görmeyi umut etsem
de durum aynıydı. Bu kez rehbere geçtim ve isminin üzerine dokundum.
Peri
aranıyor…
“Aradığınız kişiye ş-…” Robotik sesin
bitirmesini beklemeden telefonu kapattım. Telefonu bırakmadan önce gözüm saate
takıldı.
Rutin haline gelen saat 9 Tuna görüşmesini
yapıyor olmam gerekiyordu şu anda. Ama ortada ne Tuna ne de Peri yoktu.
Ulaşmayı başardığım anda benden güzel bir
azar dinleyecekti Peri. Bu kez ‘buna hakkım yok’ diyerek alttan almak gibi bir
planım yoktu. Çünkü beni bu denli endişelendirebilecek kadar değerli hale
geldiyse kalan hiçbir şey umurumda değildi.
‘Ya
hiç ulaşamazsan…’ diyerek içimi boğan karamsar tarafımı nasıl susturacağım
hakkında bir fikrim yoktu. Tek dileğim haksız olmasıydı.
~
Ertesi gün
“Soyadını bilmeden bunu yapmam nasıl
mümkün olabilir Uras? İstanbul’daki aynı ismi taşıyan herkesi araştıramam değil
mi?”
“Tamam baba, yapamayacağını kaç farklı
şekilde daha anlatacaksın? Sağ ol.” Sandalyemi sertçe geri ittim.
“Uras otur, Kadir sen de sesini biraz kıs
lütfen.” Annemin sakin çıkan sesine rağmen oldukça net bir tavırla konuşması
her zaman olduğu gibi ikimizi de onu dinlemek zorunda bırakırken babam öfkeyle
açmakta olduğu ağzını kapatmış ben de yerimden kıpırdamamıştım.
Sabrımın her geçen dakika daha da
azaldığını düşünürsek şu an büyük bir tepki vermemek benim için zordu.
Dün sabah kadar telefonun başında, Baran’ın
deyimiyle ‘çaresizce’ beklemeyi sürdürmüştüm. Bu halde okula gitsem de bir işe
yaramayacağını bilerek okula gitmek yerine evde kalmıştım. Oyalanmaya çalışsam
da aklım Peri ile o kadar doluydu ki her seferinde kendimi farklı senaryolar
düşünürken buluyordum. Senaryoların çoğu kötü sonlanmaya başladığında da çareyi
babamda bulabileceğimi düşünerek ailemin evine gelmiştim.
Babam polisti. Bulunduğu rütbe dolayısıyla
eli kolu da uzundu.
Eğer beni geçiştirmeseydi bir şekilde ona
ulaşabileceğini biliyordum. En azından numarasını sorgulatsa bile bir şeyler
açığa çıkardı.
Tabağımdaki sebzeleri sağa sola iterken
bakışlarımı ne anneme ne de babama değdirmedim.
“Hiçbir ayrıntı vermeden babandan birini
araştırmasını istiyorsun Uras, bu sence bu kadar basit bir şey mi annecim?
Düzgünce anlat derdini, sonrasını düşünürüz.”
Göz ucuyla babama baktım. O da aynı
şekilde bana bakıyordu.
Annemin güldüğünü duydum. “Birbirinizin
kopyası değilmiş gibi davranmaya devam edebilirsiniz, sadece fazla komik
oluyor.”
“Anne!”
“Yasemin!”
Aynı anda seslerimiz birbirine
karıştığında annem daha derinden gülmeye devam etti. Karşı çıkmaya çalışırken
söylediklerini kanıtlamaktan öteye gidememiştik.
“Her neyse, dökül Uras. Kimmiş bu acilen
ulaşman gereken ama hakkında adı ve yaşadığı yer dışında bir şey bilmediğin
kişi.”
Yeniden babama baktım. Anlatmak
istemiyordum ve anlatacaksam da sonuç olarak bana yardım edeceğinden emin olmak
zorundaydım.
“Yan yan bakma elimin tersindesin
uçurmayayım seni yaban devesi.”
“Yaban devesi sensin Kadir, düzgün konuş
çocukla.”
“Benim boyum bu herifin yarısı kadar
hatun, nasıl deve ben olabilirim? Kime çekti anlamış değilim.”
Konu tamamen başka bir yere giderken
boğazımı temizler gibi öksürdüm. İkisi de sonsuza kadar susmadan atışma
yeteneğine sahipti çünkü.
Bakışları aynı anda bana çevrildi. “Helal
annecim, ee anlatıyor musun yoksa konuyu direkt kapatalım mı?”
Anlatmadan bu işten sıyrılamayacağımı fark
edince sıkıntıyla ofladım. “Tamam, anlatıyorum. Ama yarın en azından numarasını
sorgulayacaksın baba. Gözümün önünde, ben de geleceğim.”
“Bakarız bakarız, dökül.” İkisinin de
fazlasıyla meraklı olduğunu görebiliyordum. Üniversiteye geçer geçmez Baran’la
eve çıkmıştım ve ikisinden kolay kolay bir şeyler istemek huyum değildi. Kafama
göre takılıp yaşamak bana daha uygundu.
Onların ayağına kadar gelip üsteleye
üsteleye istediğim bu garip istek şaşırmalarına sebep olmuştu doğal olarak.
Onlar için gereksiz olan ayrıntıları
çıkartarak internetten tanıştığımızla ilgili bir şeyler anlattım. Daha sonra
numarasını aldığımı ve düzenli bir şekilde konuştuğumuza da söyledim. Çünkü bu
ani ortadan kayboluşun neden bu kadar anlamsız olduğunu algılayabilmeleri
gerekiyordu.
“…böyle işte. Bir anda yok olmasının
hiçbir açıklaması yok. Kötü bir şey olmuş olabilir, ona ulaşmak zorundayım yoksa
aklım sürekli onda kalacak.” dedikten sustum.
Beni hiç bölmeden dinlemişlerdi.
Sustuğumda ilk söze giren annem oldu. “Anlatırken gözleri parladı resmen Kadir,
benim çocuğumu büyülemişler sanırım.” Bunu ortamı yumuşatmak için söylediğinin
farkındaydım. Annem tanıdığım en yüksek empati gücüne sahip kişiydi. Herhangi
bir duyguyla dalga geçtiğini hiç görmemiştim.
Eminim bu kadar kısa sürede birine
bağlanmış olmam babama çok saçma gelmişti ama annem öyle değildi.
“Büyü müyü ama belli işe yaramış, tipe bak
normalde dili bağlanmış gibi susan çocuk bülbül oldu.” Babama kaşlarımı çatarak
baktım. Ben konuşamadan devam etti. “Peki bu kızın gerçekten var olduğuna emin
miyiz? Senin açından kabullenmek zor olabilir ama insanlar birbirini kolayca
kandırıyor sosyal medyada Uras, belki de kendi kendine eğleniyordu ve sıkıldı.”
Baran’la bir akrabalığımız yoktu bildiğim
kadarıyla ama belli ki babamla aynı kafadaydılar.
“Görüntülü konuştuk baba. Haber alamadığım
sabahın hemen öncesinde hem de. Saatlerce konuşup beni kandırmaya çabalaması
sence mantıklı mı?”
Bu kez bir şey söylemedi.
Derin bir nefes aldım. Boşu boşuna
anlatmıştım muhtemelen. Babam birazdan kafasından bir şeyler sallayıp beni
susturacaktı.
Yeniden sandalyemden kalkmak üzere
hareketlendim. Bu sefer annem de bir şey söylememişti.
Salondan çıkmak için attığım ikinci adımda
arkamdan babamın sesi yükseldi.
“Mesaj at şu numarayı bana, bulalım
bakalım büyücü Peri’ni.”
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder