Dert Bebesi 25.Bölüm
25.BÖLÜM
Nilperi: Günaydııınn (08.33)
Uras: Günaydın güzelim (08.37)
Nilperi: Okula mı
gideceksin?
Uras: Okuldayım
Nilperi: :(
Nilperi: Erkenmiş bayağı
Uras: Öğleden önceye
koymuşlar sınavı
Uras: Ben de pek memnun
olmadım ama yapacak bir şey yok
Nilperi: Sınav haftan
mıydı bu hafta?
Uras: Yok yavrum
Uras: Tek bir dersin farklı
bir sınavı var
Uras: Ona gireceğim
Nilperi: Önemli bir sınav
mı bu?
Nilperi: Benimle
uğraşmaktan bir şey çalışamadın ki
Uras: Saçmalama saatine
geldik yine
Uras: Yok öyle bir şey
Uras: Düzenli ders
çalışan bir tip değilim zaten
Uras: Ayrıca sınav da çok
önemli değil
Nilperi: İnanayım mı?
Uras: Teklif var ısrar
yok Perim
Nilperi: Tamam inandım o
zaman
Uras: Neyse
Uras: Sen nasılsın?
Nilperi: İyiyim
Uras: Bu rutin bir soru
değildi Peri
Uras: Cidden nasılsın?
Nilperi: E ama cidden
iyiyim
Uras: Bakim ne kadar
iyisin
Nilperi: Sabah sabah ağzım
burnum yamuk Uras ya
Uras: Dün sabah
uyandığın halini görmemişim gibi mi yapıyoruz?
Uras: Yanımda uyandın
ya güzelim
Nilperi: Susar mısın?
Nilperi: Böyle söyleyince
üzücü oluyor :(
Uras: Evet bana da bi
vurdu şu an üzüntüsü
Nilperi: *görüntü
Uras: Peri…
Uras: Hay sikeyim
Uras: Çok özledim
Uras: Yüzümü saçlarının
arasına saklayasım var yine
Nilperi: Saçlarım biraz
fazla hefkvjwıeokqp
Nilperi: Çok müsait bu
isteğine gerçekten
Uras: Konforlu bir
ortam
Uras: Yakın bir zamanda
tekrar konaklamayı planlıyorum
Nilperi: Erken rezervasyon
yaptır bari
Nilperi: Dolabilir falan
şimdi
Uras: ?
Nilperi: Ay başa döndük
Nilperi: Atmıyordun
bayağıdır ruh hastası yalnız soru işaretini
Uras: Attırma o zaman
yavrum
Nilperi: Ben naptım ya
Uras: Yazıyorum ben
bunları kenara
Uras: Sonra görüşelim
Nilperi: Ne kadar sonra
meselaaa
Uras: Sabrımı sınarsan
çok az sonra Peri
Nilperi: sabır nasıl
sınanır
Nilperi: Ya çok pardon
Nilperi: Google a
yazacaktım
Uras: Lan
hcowjpeqosoşwklrdchn
Uras: Sabah sabah ne bu
şirinliğin senin?
Nilperi: Her zamanki halim
tatlım aşk olsun
Uras: Olur olur
Nilperi: ehehe
Uras: Bu arada ben
yavaş yavaş kaçıyorum yavrum
Uras: Az kaldı sınava
Uras: Çıkınca ararım
seni
Nilperi: Yazarım mı
diyecektin?
Uras: Yo
Uras: Ararım
Uras: Sesini özledim
Nilperi: Yavaş gelsene be
minnoş kalbim kaldırmıyo
Uras: Yerim o kalbini
de seni de
Uras: Dikkat et kendine
Uras: Görüşürüz
Nilperi: Tamammm
Nilperi: Sana da başarılar
o zaman
Nilperi: Görüşelim (09.02)
~
- Nil
“Bunu da sen ye.” Elindeki ekmek parçasını
bana uzatan Tuna’ya olumsuz şekilde başımı salladım. “Hayır bebeğim, onu sen
yiyorsun. Daha öncekileri de bana yedirdin, ben doydum artık. Şimdi sıra
sende.”
Omuzlarını düşürerek tabağına döndü.
Sana ben yedirmek istiyorum diyerek
hevesle bana bir sürü şey yedirmişti. Bu sürede kendi tek bir lokma bile
yememiş ve sanırım beni kandırabildiğine inanmıştı.
“Bunu da Tuna yesin.” diyerek tabağındaki
peynirleri çatalına saplayıp ağzına tıktı. Yanakları balon gibi şişerken bu
haline gülerek biten çayımı tazelemek için ayaklandım. Demliği bıraktığım
sırada Tuna’dan gelen büyük gürültüyle birlikte hızla arkama döndüm.
“Tuna!” derken gördüğüm görüntüyle
birlikte büyük bir panikle yanına geçtim.
Ağzındakileri yutamamıştı ve boğuluyormuş
gibi gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Elimi ağzına uzatıp yardım etmeye
çalışacakken öksürmeye çabaladığı için iyice nefessiz kaldığında çığlık atar
gibi bağırdım. “Abi! Buraya gelin!”
Saniyeler içinde kapıda Oktay abim
yanımıza gelmişti. “Noluy-… Tuna!” Sorusunu tamamlayamadan cevabı kendisi
aldığında hızla Tuna’yı olduğu yerden kaldırdı. Aynı anda da Demir abim
gelmişti.
“Abi çenesini çok sıkı tutuyor, açmamız
lazım.” Demir abim de yanlarına giderken ben henüz ilk şoku atlatamamış bir
halde onlara bakıyordum.
Oktay abimin doktor olması bu anı düzgünce
yürütmesini sağlayabilecek olsa da Tuna’nın kıvranan halini görmüştüm bir kere.
Saniyeler içinde Tuna’nın çenesini serbest
bırakmasını sağlayıp, arkasından sıkıca sarılırmış gibi birkaç kez
sıktıklarında ağzındakiler sonunda çıktı.
Tuna yüksek sesle ağlamaya başlarken
rahatça nefes alabiliyor olduğunu gördüğümde sarsak hareketlerle sandalyeye
oturdum.
Çok korkmuştum.
Oktay abim kucağında duran Tuna’yı
kendisine doğru çevirdi. “Tamam, geçti yok bir şey. Korkacak bir şey yok.”
Tuna normalde çokça çekiniyor olduğu halde
yaşadığı korkunun verdiği hislerle olsa gerek sıkıca abime sarıldı. Ağlayışı
azalmak yerine artarken abim de kısa bir an afallasa da toparlanıp Tuna’yı
sarmıştı. Sırtını sıvazlayıp sakinleştirmeye çalışırken ben de omuzumda bir el
hissettim.
Başımı yukarı kaldırıp yanımda ayakta
duran Demir abime baktım. Bir şey söylemeden alnımı karnına doğru yasladım. Eli
saçlarımın arasına girip okşarken gözlerimi kapattım.
Bir süre sonra göz ucuyla Tuna’ya
baktığımda halen abime sarılıyor haldeydi. Buruk bir gülümsemeyle onlara
bakarken Oktay abim bakışlarımı yakaladığında hızla yüzümü abimin karnına
gömdüm. “Saklan saklan, küçük ajan.”
Yardım ister gibi Demir abime baktım.
Gülümseyip saçlarımın üstünü öptü. “Çok özledim bu hallerinizi Peri, çok
özledim abicim.” Sesine yansıyan özlemi hissetmek çok da zor değildi.
Kastettiği şeyin kendi aramızda didişmemiz olduğunun da farkındaydım.
Oktay abim ve Mert abim beni delirtir, ben
de koştur koştur gelip abimden yardım isterdim. Arkamda duracağını bildiğim
için o kadar güvende hissederdim ki…
Uzun zamandır aramızda geçen konuşmalar
monotonlaşmış ve biz eskiyi unutmuştuk.
Oktay abim muhtemelen onu duymamıştı.
“Salona geçiyoruz biz.” diyerek kucağındaki Tuna ile birlikte mutfaktan
çıktığında ben de ayaklandım. Tuna’nın yakınında olmak istiyordum.
Ayağa kalktığımda yanından geçip gitmeden
önce abimin yanağını öptüm. Kapıya yönelecekken kolumu tuttu. “Burası?” diyerek
öpmemiş olduğum sol yanağını işaret edince kıkırdayarak orayı da öptüm. Ama en
sevdiği(!) şekilde sulu sulu öpmüştüm.
“Peri!” Arkamdan homurdanmaya başlasa da
ben çoktan kaçmıştım.
Salona geçtiğimde abim Tuna’yı kucağından
indirmiş ama yanına oturtup göğsüne doğru yaslamış haldeydi. Tuna beni
gördüğünde kollarını havaya kaldırdı.
Oturmadan önce Tuna’yı kucaklayıp
sarıldım. Alnını öptükten sonra koltuklardan birine yerleştiğimde salon
kapısında Demir abim göründü. “Ben çıkıyorum. Geç kalmam akşam, dikkat edin
kendinize.”
“Beni de hastaneye bıraksana.” Oktay abim
de ayaklandı. İkisi evden çıkarken, Mert abim zaten sabah erkenden gittiği için
Tuna ile baş başa kalmıştık.
Tuna sessizce omuzumda yatarken ben de
saçlarıyla oynamaya başladım.
Aradan ne kadar zaman geçtiğini tam
algılayamasam da telefonumun sesiyle birlikte kendime geldim. Orta sehpada
duran telefonuma Tuna bana sıkıca yapıştığı için biraz zor da olsa ulaşmıştım.
“Kim arıyor?” Merakla ekrana bakan Tuna’ya
cevap verirken bir yandan da telefonu açtım. “Uras arıyor bebeğim.”
Tuna heyecanla kucağımda kıpırdandı.
“Ben de konuşayım mı?”
“Konuş tabii sarı kafa, ben senin için
aradım zaten.” Uras, Tuna’yı duysa da Tuna onu duymamıştı. Telefonu hoparlöre
alıp bu sorunu çözdükten sonra geriye yaslandım.
“Uras?” Tuna tereddütle adını
mırıldandığında Uras’ın cevabı gecikmedi. “Efendim aslanım?”
“Aslan mı? Ben Tuna’yım.” Ben sesli bir
şekilde gülerken Uras bir an duraksadı. Gülüşüm kesildiğinde konuşmaya devam
etti.
“Biliyorum tabii Tuna olduğunu. Ben
öylesine aslanım dedim, seni sevdiğim için.”
Tuna çok ikna olmuş görünmese de
üstelemedi. “Biliyor musun ben biraz ağladım.” derken sesi çok tatlı çıkmıştı.
Dayanamayıp yanağını öptüm.
“Neden ağladın sen biraz?”
Tuna yardım ister gibi bana baktı. Sanırım
tam olarak nasıl anlatacağını bilememişti. Hem onu hem de Uras’ı korkutmamak
adına kısaca özetledim. “Kahvaltısını yaparken peynirlerini yutmakta biraz
zorlandı sadece, şimdi iyiyiz ama. Değil mi bebeğim?”
“Evet!” sesi aynı anda yankılanınca
şaşkınca telefona baktım.
“Pardon ya ‘bebeğim’ diye bana dedin
sandım. Tuna’yaymış.” Uras’ın açıklamasına ben gülerken Tuna kaşlarını çattı.
“Ablamın bebeği benim, sen başka bir şey ol.”
“Peri? Ne diyor bu çocuk?” Uras alınmış
gibi konuşurken Tuna sanki nispet yapmak ister gibi bana sarıldı.
“Ne diyor bilmiyorum ama biraz daha sıkı
sarılırsa tartışmanıza gerek kalmayacak. Boğuluyorum! Tuna yavaş ablacım, tamam
sensin benim bebeğim.”
Bu kez Uras gülmeye başladı. “Benim yerime
de sarıl biraz sarı kafa.”
“Yo.” Tuna’nın oldukça net tepkisi kısa
bir sessizlik yarattı. “Herkes kendisi sarılabilir.” derken muhtemelen çok
normal bir şey söylediğini düşünüyordu ama üzülmeden edememiştim yine.
“Doğru söyl-…” Uras konuşmaya başlarken
bir anda telefonda neredeyse Uras kadar net şekilde yankılanan sesle birlikte
kaşlarım havalandı.
“Biraz da burayla mı ilgilensen Uras? Kız
senin için dersi ekmiş, telefona yapıştın bırakmıyorsun.” Doğal olarak bana
tanıdık gelmeyen bir erkek sesi konuşmayı böldüğünde hışırtılar duyuldu. “Baran
uzaklaş yanımdan, git kendin ilgilen kimle ilgileniyorsan.” Uras’ın sesi boğuk
bir şekilde gelmişti, muhtemelen telefonu kulağından tamamen uzaklaştırmıştı.
Zor da olsa duyuluyordu ama.
“Sorun yok Barancım, acelesi yok yani. İşi
bitsin öyle gelir yanımız-…” Bu kez duyulan ses net falan değildi. Ama bir
kadına ait olduğunu anlayamayacak halim yoktu. Nedensizce fazla nazlı gelen
sesin ardından daha cümlesi bitmeden telefon aniden kapandığında şaşkınlıkla
telefona baktım.
“Noldu ya?” Tuna da benim gibi şaşkın
şaşkın telefonuma bakarken içimden tekrarladım.
Cidden… Noluyor ya?
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder