Dert Bebesi 36.Bölüm (2.kısım)
36.BÖLÜM - 2.kısım
- Uras
Hayatını hızlı yaşamayı ve plansız hareket
etmeyi seven biri değildim. Risk almak yerine düşünerek sindire sindire
ilerlemek çoğu zaman daha mantıklı gelirdi.
En azından iki ay öncesine kadar bunu
yalanlayacak bir durumla karşılaşmamıştım. Yani Peri hayatıma dahil olana dek…
Onunla ilgili olan tüm kararlarım ani ve
üzerinde fazla düşünmeye gerek duymadığım hızlı kararlardı. Yaptığım
hareketlerin tek ölçütü onun iyi hissedip hissetmeyeceği olmuştu. İyi
hissedebilmesi için vazgeçemeyeceğim şey belki de yoktu. Ancak hayatımızda olup
bitenler bunu pek umursuyor sayılmazdı.
Ben ne yaparsam yapayım Peri’yi kırılmaktan,
üzülmekten alıkoyamamıştım. Bir şansım daha olsaydı Ankara’dan hiç dönmemesi
için herkesle tartışabilir hatta onu zorla evde tutabilirdim. Ne zaman
uzaklaşsak bir şeyler rayından çıkıyor ve sonuçları Peri’yi yıkıyordu.
Yastığa dağılmış olan sarı buklelerini
parmaklarımla ezberlemeye çalışırken, bakışlarım henüz aralanmamış olan
gözlerindeydi. Hastane çarşaflarının bembeyaz olmasından dolayı mıydı emin
değildim ama teni her zamankinden daha solgundu. Uyuduğu halde rahat
görünmüyordu. Bunu fark ettiğimde bir elini örtünün üzerine çıkartıp tek elimle
sıkıca kavramıştım. Varlığımı hissettirebilmek için şimdilik elimden gelen tek
şey buydu.
Saçlarını ve elini okşamaya devam ederken
uyanmasını hem istiyor hem de kendime itiraf etmekte zorlansam da çekiniyordum.
Uyandığında ne hissedeceğini, ne tepki vereceğini kestiremiyordum. O
anlatmadan, geçirdiğimiz birkaç günde neler yaşandığını net olarak bilebilmemiz
imkânsızdı.
Fark etmeden derin düşüncelere daldığım
dakikaların ardından dikkatimi dağıtan Peri’nin mırıldanır gibi olup
kıpırdamaya çalışmasıydı. Uyanıyor olduğunu anladığımda elini daha sıkı tutarak
hafifçe kulağına doğru eğildim. İrkilmemesi için kısık bir sesle de olsa
konuşmaya başladım. “Uyan bebeğim, iyisin. Güvendesin, korkma.”
Gözlerini sıkar gibi oldu ve biraz
sonrasında da yavaş yavaş aralandılar. Nerede olduğunu kavrayabilmesi için kısa
bir süre tanıyarak sessizce bekledim. Tavana odaklı bakışları hareketlenip bana
çevrildiğinde gözlerimiz birbirine tutundu. Bu gerçekleşir gerçekleşmez
dudakları titrer gibi olunca güven vermek ister gibi gülümsedim. “Geçti
güzelim, hepsi geçti.” Saçlarında dolaşan parmaklarımı biraz indirip alnına
dokundum. Varla yok arası bir şekilde orayı severken hiçbir şey söylemeden bana
bakmaya devam eden Peri endişelenmeme sebep oldu.
“Konuşmayacak mısın benimle Peri?
Doktorunu çağıracağım birazdan, ağrın varsa ona söyleriz.” Dolu gözleriyle
dikkatlice yüzüme bakmaya devam ettiğinde iç çektim. Söyleyeceklerimi kısmak
adına tuttuğum eline doğru eğilip öptüm.
Yüzüne şu an dudaklarımı değdirmem ne
kadar doğru olurdu emin değildim. Riske atmak istememiştim.
“Uras?” Fısıltı bile sayılamayacak bir
tonla adımı mırıldandığında biraz da olsa rahatlamıştım. “Söyle yavrum,
buradayım.”
“Çok korktum, bitmeyecek sandım. Kabus
gibiydi.” Konuşmaya devam ettikçe zorlanması nedeniyle olmalı ki tutmadığım eli
boynuna doğru ilerledi. Son anda dokunmasını engelleyip elini nazikçe
yakaladım. “Bitti ama bak, geçti. Unutacağız hepsini, söz veriyorum.”
Yarı yolda yakaladığım elini sorgulamaması
içten içe rahatlamama sebep oldu. Açıklamaya çalışmam için çok erkendi. Gerçi
ne kadar erteleyebilirdik bir fikrim yoktu. Doktoru söylemese bile banyoya
gittiği an görecekti.
“Tuna iyi mi? Ben… O tek kalmıştı.”
Ağlamaya başlayacağını anladığımda başımı hızla iki yana salladım. “Şş, sakın.
Tuna çok iyi, abilerinin yanında. Hiçbir şeyi yok, biz onu bulduğumuzda da
sapasağlamdı. Sadece seni özledi, seni hastanede uzun süre tutacaklarını
sanmıyorum ama en kötü buraya getiririm onu. Merak etme.”
“Üçü de Tuna’nın yanında mı?” Bu kez
sorusuna cevap vermeden önce hafifçe yutkundum. Oktay abi, Tuna’nın yanındaydı
evet. Ama diğerleri babamla birlikte emniyete dönmüştü.
Odaya girip Peri’yi gördüğümüz andaki o
büyük sessizliği uzun bir süre unutabileceğimi sanmıyordum. Yanağındaki derin
kesik ve boynunu yer yer kaplayan morluğa dönmeye başlayan izler bir süre
kimsenin ağzını açmasına izin vermemişti.
Bu izlerin sebebi o Soner denilen piç
miydi yoksa öncesinde olmuştu ve bu işte o baba sıfatını yakıştırmaktan
çekindiğim adamın da parmağı var mıydı bilmiyorduk. Peri uyanmadan cevap
alamayacağımız sorulardan biri de buydu.
Henüz bu konuyla ilgili bir şey
söylememesini, hafızasının daha yeni yeni yerine geliyor olmasına bağlamıştım.
Önce durumun gerçekliğini ve Tuna’yı düşünüyordu doğal olarak.
“Birazdan gelirler yanına, uyandığını
haber veririm şimdi. Hemen haber vermezsem Demir Özkan’la karşı karşıya kalmak
istemem.” Son kısmı biraz gülümsesin diye abartarak söylediğimde gülümsemeyi
başaramasa da en azından gözlerinde daha sakin pırıltılar gezinmeye başlamıştı.
“Doktoruna da haber vereyim, hemen geri geleceğim bebeğim. Tamam mı?”
“Gitme, yalnız kalmak istemiyorum.”
Tutmaya devam ettiğim elini gücü yettiğince sıkılaştırarak parmaklarımı
kavradı. Korkuyla bana bakması dişlerimi birbirine bastırmama sebep olsa da
ifademe yansıtmamaya çalıştım. Onu böyle görmeye alışık değildim, hem ruhen hem
de fiziksel olarak yara almış olması sakin kalmamı iyice zora sokuyordu.
“Tamam yavrum, kapıya kadar çıkıp kat
hemşiresine seslenirim. Yanındayım, korkacak bir şey yok.” Bundan bile çok
memnun olmasa da kısa bir süre içerisinde dediğimi yapıp hemşirelere haber
vermiş ve hemen sonrasında yeniden yanına gelmiştim.
Mert’e kısa bir mesaj atıp Peri’nin
uyandığını söylediğim sırada da hemşirelerin haber vermiş olduğu doktor odaya
girmişti. “Geçmiş olsun Nilperi Hanım, nasılsınız?”
Babamın yaşlarında görünen doktorun
sorusuyla ben de vereceği cevabı merak ederek Peri’ye baktım. Ağrısı var mıydı
ya da yanağındaki ve boynundaki izlerin farkında mıydı merak ediyordum.
“İyiyim.” diye mırıldanmakla yetindi.
Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Aynı şekilde doktorun da bu cevaptan çok
memnun kalmadığını hissedebilmiştim. “İyi hissetmeniz çok güzel fakat ben biraz
daha ayrıntılı cevaplar istiyorum sizden, kısaca muayene etmemde bir sakınca
var mı?”
Peri bakışlarını doktordan ayırıp bana
çevirdi. Bunun nedenini tam olarak anlayamasam da daha rahat hissetmesi için
gülümseyerek elini sıktım. “İyi olduğundan emin olmak istiyoruz sadece,
hissettiklerini saklamana gerek olmadığını biliyorsun değil mi?”
Ben söylediklerimi bitirdikten sonra kısa
bir süre bakışları kıpırdamadı ama sonrasında yeniden doktora döndü. “Muayene
ederken sadece siz olsanız olur mu?”
Doktorun verdiği cevabı dinlemek yerine
şaşkınca Peri’ye odaklandım. Az önce yanımdan ayrılma diyen kendisiyken şimdi
neden yalnız kalmak istiyordu. Benim duymamı istemediği neydi?
“Sizi dışarı alalım beyefendi, buyurun.
Kapıda bekleyebilirsiniz.” Odadaki dördüncü kişi olan hemşirenin bana
seslenmesiyle son bir kez Peri’ye baktım. Ama o tam tersini yaparak bana
bakmamak için elinden geleni yapmıştı.
Üstelememin bir mantığı yoktu, sıkıntılı
bir durum varsa doktorun gizlemeyeceğini düşünerek itiraz etmeden ayaklandım.
Yanından uzaklaşmadan önce eğilip başının üstüne minik bir öpücük bıraktım.
Hemşireyle birlikte odadan çıktığımızda o
koridorun sonuna doğru ilerlerken ben kapının ilerisindeki sandalyelerden
birine yerleşmiştim. Etrafı izleyerek vakit öldürürken çalmaya başlayan
telefonumla elimi cebime attım.
“Efendim?”
“Az önce gördüm mesajı yola çıktık direkt.
Geliyoruz, her şey yolunda mı?” Mert’in peş peşe sıraladıklarını dinledikten
sonra derin bir nefes aldım. “Bilmiyorum, yani henüz anlayacak kadar zaman
geçmedi sanırım. Bir şey konuşmadık, sadece Tuna’yı ve sizi sordu o kadar.
Geldiğinizde ayrıntılı konuşuruz.”
Sesim nasıl çıkmıştı bilmiyordum ama
uzatmadan onaylayıp telefonu kapattı. Ben de sabırsız bekleyişimi sürdürmeye
devam ettim.
Çok da uzun bir zaman geçmeden zaten
sürekli bakıyor olduğum kapı açıldığında ayaklandım. Kapıyı kapatmak yerine tam
eşikte bekleyen doktora beklentiyle baktığımda içeriye doğru kısa bir bakış
attı. “Ciddi bir sorunumuz yok görünürde, ama henüz kendini hiç görmedi.
Anladığım kadarıyla siz de hiçbir şey söylemediğiniz için boynunun ve yanağının
farkında değildi. Ben de üzerinde durmamaya çalıştım şimdilik, ayna karşısına
geçene dek bekleyelim. Destek alması da iyi bir seçenek olabilir.” Sesini çok
yüksek tutmadan anlattıklarını bitirdiğinde alacağım cevaptan çekinsem de
sordum.
“Başka bir iz ya da… Yani başka bir şey
yok değil mi?” Aklımda birden fazla kötü senaryo vardı ve ben içlerinde
boğulmak üzereydim. Net cevaplar almaya ihtiyacım vardı.
“Hayır yok, dediğim gibi geçmeyecek hiçbir
fiziksel yarası ya da izi yok. Ancak fiziksel olmayan hasarlarla ilgili olan
kısmı da gözardı etmeyin derim. Daha fazla yalnız bırakmayın isterseniz, ben
yine uğrarım. Bir süre daha misafir edelim sizi.”
Başımı sallayarak onayladım. “Tamam,
teşekkür ederiz.”
Oyalanmadan odaya girip kapıyı kapattım.
“Peri?” diye mırıldanarak beni görmeden önce sesimi duymasını sağlamak
istemiştim.
Bir adım daha atıp artık yatağı görebilir
hale geldiğimde karşılaştığım manzara bedenimin kasılmasına sebep oldu. “Peri?”
diye tekrarladım. Biz kapıdayken odadan çıkamayacağına göre kalan tek ihtimal
odadaki banyoydu.
Doktorun söyledikleri aklımda
yankılanırken ağır bir küfür savurup hızla banyoya ilerledim. Kapalı olan
kapıyı beklemeden açmak istediğimde kilitli olması bu kez yüksek sesle ona
seslenmeme sebep oldu. “Peri! Aç yavrum kapıyı, neden kilitledin?”
Ses gelmemesi daha da gerilmeme sebep
oluyordu. Ne yapmam gerektiğini düşünürken arkamı dönüp hemşireye haber vermek
üzere adımladım. Yedek anahtar gibi bir şey isteyebilirdim.
İkinci adımımı atamadan kapının arkasından
gelen derin hıçkırık sesiyle duraksadım. İlk hıçkırıktan sonrası hiç durmadan
devam ediyordu. İç çeke çeke ağladığını duyarken avuçlarımı sıkıca kapatıp
yumruklarımı sıktım.
Canı yanıyordu. Canım yanıyordu.
İçini dökerken ona sıkıca sarılabilmeyi
isterdim ama yalnız kalmak istiyor olmasını sabote etmeyecektim. Sesimi
çıkartmadan o attığım ilk adımı geri alıp yeniden banyonun kapısına yanaştım.
Sırtımı kapıya yaslayıp öylece beklemeye başladım.
Hıçkırıklarının azalmaya başlaması kısa
sürdü diyemezdim. Ya da belki de bana uzun gelmişti.
Arada bir şeyler mırıldanıyordu ama
ağlayışının içinde kaybolan kelimeleri ne tam olarak duyabiliyor ne de
birleştirebiliyordum.
Hıçkırıkları yavaş yavaş iç çekişlerle yer
değiştirmeye başladığında sırtımı kapıdan çekip yeniden kapı koluna tutundum.
“Geleyim mi artık? Sakinleş demeyeceğim yemin ederim, birlikte ağlarız içini
öyle dökeceksen. Ama yanında olayım Peri, n’olur güzelim hadi. İçim gidiyor
böyle, kendini saklama benden.”
Söylediklerimin ne kadarını duydu ya da
duyduklarını algılayıp anlayabildi mi bilmiyorum ama kısa bir an sonra kapı
kilidinden gelen sesle gözlerimi kapatıp soluklandım. Kilit açılır açılmaz kapı
kolunu indirdiğimde kapı bana doğru açıldığı için duraksamadan araladım.
Ayakta zor duran bedenini hiç beklemeden
kucakladığımda bacaklarını belime sarıp itiraz etmeden omuzuma bıraktı başını.
Küçük bir bebeği sarar gibi sarmaladığım bedenine dikkat ederek odanın içinde
bir iki adım attım.
Yatağa yavaşça oturduğumda kucağımdaki
pozisyonunu hiç değiştirmeden onu sarabildiğim kadar sıkı sarmaya devam ettim.
Artık ağlamıyor oluşuna ne tepki vermem
gerektiğini tam olarak kestiremiyordum. İki dakika ağlamakla içi boşalamazdı
ama saatlerce ağlamasını izleyecek sabır da bende yoktu. Günlerce anlatsa
dinlerdim, derdim içinden parça kopuyormuş gibi ağlamasıylaydı.
Gülümsemesine, benimle uğraşmasına,
kahkahalarına ihtiyacım vardı.
“Yanağımdaki iz geçecekmiş, doktora
sordum. Böyle kalmayacakmış.” Boynuma yasladığı burnunu olduğu yere sürterken
mırıl mırıl konuşuyordu.
“İsterse kalsın, teninde binlerce iz olsun
Peri. Hiçbirimizin son düşüneceği şey bile değil bu, canın yanmadıktan sonra
bir önemi yok.”
Bir şey söylemedi. Ben de daha fazla
üstelemedim. Sırtını sıvazlayarak gevşemesine yardımcı olmayı denerken bir
yandan da çeneme kadar dağılan saçlarına yüzümü bastırıyordum.
Sormak istediğim binlerce soru varken
dilim lal olmuş gibi öylece durmaya devam ettim. Sıcaklığı tenimdeydi,
nefesleri boynuma çarpıyordu ve kalp atışları göğsümde yankılanıyordu. Şu an
için bunlardan daha iyi hissetmeme sebep olabilecek hiçbir şey yoktu.
Kalan her şey için ise zamana
sığınacaktık. Kısa da sürse uzun da sürse zamana bırakmak zorundaydık.
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder