Dert Bebesi 37.Bölüm

 37.BÖLÜM



- Nil

 

Kulağıma dolan uğultular, ne zaman daldığımı bilmediğim uykumdan yavaşça sıyrılmama sebep oldu. Gözlerimi açacak gücü henüz toparlayamamış olsam da bilincim yerindeydi.

En son Uras’ın kucağında ona sıkıca sarılıyor halde olduğumu anımsıyordum. Sanırım öyleyken uyuyakalmıştım.

Hastanenin keskin kokusu burnuma dolmaya devam ederken gözlerimi yavaşça araladım. Uyanmama sebep olan seslerin odanın içinden geliyor olduğunu sansam da görünürde kimse yoktu. Ama kapının önünden gelmeye devam eden sesleri duyabiliyordum.

Seslenmek için hazırlanıyorken ben ağzımı açamadan adım sesleri duyulmuş ve hemen sonrasında içeriye peş peşe abilerimin tamamı ve Kadir amca girmişti.

“Peri!”

Bana doğru ilk hamle yapan Demir abim oldu. O yanıma ulaşana dek ben de uzandığım yerde doğrulup hafif oturur hale geldim. Yatakta bıraktığım boşluğa oturduğu gibi kollarını sıkıca etrafıma sardığında iç çekerek karşılık verdim. Sessizce kokusunu solumaya devam ederken omuzunun üzerinden diğerleriyle göz göze gelmiştim.

Üçü de bana sakince gülümsüyorlardı.

“Çok özledim seni, öldüm Peri. Birkaç günde bin kere öldüm.” Abimin kulağıma fısıldadıkları gözlerimin dolmasına sebep olurken sırtına sardığım kollarımı daha da sıktım. “Ben de sizi çok özledim.” Duyup duymadığına emin bile olamadığım bir mırıltıyla cevapladım.

“Beklersek asla bırakmaz abi, sen bir kolundan çek ben diğerini tutayım.” Mert abimin homurdanarak konuşup bize doğru yaklaşmasına istemsizce gülümsedim.

“Ölürüm o gülüşüne senin.” Muzip tavrından birkaç saniye sıyrılıp konuştuktan sonra alnımı yavaşça öptü.

“Abi?” Oktay abimin seslenmesiyle hiç itiraz etmeden geri çekilen Demir abime biraz şaşırarak baktım. Beklemiyordum. Şaşkınlığımı yüzümden anlamış olacak ki hafifçe gülümsedi. “Biraz konuşalım, sonra istesen de ayrılmayacağım zaten. Ama ne kadar erken konuşursak o kadar iyi fıstığım.”

Gözlerimi hızlıca hepsinde gezdirip yeniden önüme döndüm. Bir şeyler konuşmak istemiyordum. Sadece geçirdiğim bu birkaç gün hafızamdan tamamen yok olsun ve bir daha gelmesin istiyordum.

“Biliyorum şu an çok erken abicim, konuşmak istemiyorsun, hatırlamak istemiyorsun. Ama bize anlatmazsan polislere anlatman gerekecek. Kadir abiye anlatman daha rahat olur diye düşündük. Doğru değil mi?” Oktay abim konuşarak yanıma geldiğinde, Demir abimin kalktığı boşluğa oturup ellerimi tuttu. İstersen biz de çıkarız, istersen başka biri gelir ama erteleyemeyiz abim. Anlat bir an önce sonra söz veriyorum bir daha bu konunun lafı geçmeyecek.” diye devam etti.

Boğazımda sert bir şey varmış gibi zorla yutkunurken kısa bir an düşündüm. Kadir amcaya baktığımda, güven veren bir ifadeyle bana bakıyor olduğunu gördüm. “Bir tek Kadir amca kalsın o zaman, olur mu?”

“Ama Pe-…” Demir abim konuşmaya başlamışken Kadir amca araya girdi. “Olur güzel kızım, olur. Hadi Demir, üstelemeye gerek yok.” İtiraz istemediği belli olan ses tonuyla birlikte kimseden ses çıkmadı. Kısa süre içinde odada yalnızca ikimiz kalmış olduk.

“Geleyim mi yanına?” diye sorduğunda başımı hafifçe sallayarak onaylamakla yetindim. Dizlerimi kendime çekip oturduğum yerde iyice küçüldüğümde o da bana dönük olacak şekilde oturdu. Küçük bir sessizlik yaşandığında bundan rahatsız olarak aklıma ilk geleni sordum. “Uras nerede?”

“Tuna’nın yanında, abinler hep birlikte gelmek isteyince Tuna’yla o kaldı.”

“Tuna da gelse olmaz mıydı?”

“Olurdu tabii, ama zaten birkaç saate sen eve döneceksin. Seni hastanede görmesi ona iyi gelmez diye düşündük.” Söyledikleri fazlasıyla mantıklıydı. Dolayısıyla itiraz etmeye çabalamadan sustum.

“Uzatmanın ikimize de pek bir yararı yok gibi Nilperi, anladığım kadarıyla sen uzun uzun bu konu hakkında konuşmayı istemiyorsun. Haklısın da, ama bunu yapmak zorundayız ki ne sen ne de biz bir daha böyle bir korku yaşamayalım. Sen konuşmazsan baban olacak o adam ne anlattıysa doğru olan onlarmış gibi kabul edilir. Bunun olmasını istemeyiz değil mi?”

Babamın onlara ne anlattığını ya da herhangi bir şey anlatıp anlatmadığını bilmiyordum ama kendi aleyhine konuşacağına da ihtimal vermiyordum. Başımı iki yana salladım. “İstemeyiz.”

“O zaman başla bakalım, istersen dura dura saatlerce anlat veya bir nefeste her şeyi söyle. Sen nasıl rahat edeceksen öyle yapacağız, korkacağın çekineceğin hiçbir şey yok güzel kızım.”

Bakışlarını gözlerimden hiç çekmeden güven verici bir tavırla konuşmayı tamamladığında derin bir nefes aldım. Kapıya gelen polis görünümlü ikiliden başlayarak konuya girdiğimde Kadir amcanın ifadesinin hep sabit kalması beni biraz daha iyi hissettiriyordu.

Abimlerin çıkmasını biraz da bu yüzden istemiştim. Özellikle Demir abimin her cümlemde sinirlerine hakim olmakta daha da zorlanacağını biliyordum. Öyle olsaydı bu beni de gerecek ve anlatmaktan kaçacaktım.

“…Ben polis olmadıklarını anladığımda zaten her şey için geç kalmıştım. Tuna’yı tehlikeye atacak bir şey yapmaktan korktum, sakin kalmaktan başka bir şey gelmedi aklıma. Sonra bir eve götürüldük, babamı gördüğümde taşlar yerine oturdu sanmıştım. Yani Tuna’yı görmesini engelledik ve o da bu yola başvurdu diye düşündüm.”

İlk kez kaşlarının çatıldığına şahit oldum. “Yani ortada farklı bir sebep mi vardı sence?”

Parmaklarımı birbirine sarıp sertçe ovuştururken cevapladım. “O evin içinde geçirdiğimiz birkaç günde olan bitenin asıl kaynağı babammış gibi değildi. Her şey Soner’in etrafında dönüyordu. Tüm kontrol onun elindeydi. Babama yardım etmesi için bir sebep bile yoktu, nefret ediyor gibiydi zaten ondan.”

Kadir amca uzanıp, birbirine bastırdığım parmaklarımı ayırdı. Ardından sol elimi avucuna alıp nazikçe tuttu. “Soner’in bulaştığı işlerin neler olduğunu az çok öğrendik seni ararken. Anlatmaya çalıştığın şeyi anlıyorum, ama daha kesin bir şey hissettin mi? Açıkça niyetini belli eden bir sözü, davranışı…”

Boğazıma oturan yumruyu göz ardı etmeye çalışarak yutkundum. Gözlerimin saniyeler içinde dolmaya başlamasının asıl nedeni yaşananların yeniden zihnimde canlanmasıydı.

“O evdeyken çok fazla ihtimal vermemeye çalıştım, tek derdim önce Tuna’yı sonra kendimi oradan kurtarmaktı. Ama… Benzinlikten sadece ikimizin bulunduğu arabayla ayrılırken bir anda her şey ortaya döküldü sanki.” Sesim kısılır gibi olduğunda kısa bir nefes arası verip ardından yeniden konuşmaya başladım. Bakışlarımı yüzünden çekip üzerindeki gömleğin yakasına sabitledim. “Delirmiş gibiydi. Sürekli beni yanından kimsenin alamayacağını söyleyip durdu. O ana kadar bu denli sinirlendiğine şahit olmamıştım, ne kadar sinirini bozmaya çalışsam da terslesem de sakindi. O andan sonra başka birine dönüştü ya da belki de asıl hali buydu.”

O anın içine geri çekilmiş ve orada sıkışmış gibi hissettiğimde gözlerimi sıkıca kapattım. Elimi tutan eline daha sıkı tutunduğumda bir şeyler mırıldandı ama anlamakta zorlanmıştım. Gözlerim halen kapalıyken Kadir amca uzanıp omzumdan tutarak beni kendine doğru çekti. Yüzüm omuzuna yaslandığında yanağımdaki yara sızlasa da sesimi çıkartmadan olduğum yerde bekledim. Güvende hissettiriyordu.

Bu hale gelmeme sebep olan öz babamdan artık o kadar rahatsız oluyordum ki, hissettiğim baba sıcaklığı içimde büyük bir çalkantıya neden olmuştu. Bir süre hiçbir şey konuşmadık. Beni kendinden ayırmadan sırtımı sıvazlamaya devam etti.

“Son bir şey soracağım, sonra çıkış işlemlerini halledeceğiz ve Tuna’ya gideceksin. Anlaştık mı?” Ben halen omuzuna yaslıyken konuşmuştu. “Anlaştık.” diye mırıldandım.

“Boynun ve yanağın…” dedikten sonra duraksadı. Sanırım nasıl sorması gerektiğinden emin olamamıştı. Daha fazla uzatmamak ve bir an önce Tuna’ya gidebilmek için az çok anlamış olduğum soruyu cevaplamaya çalıştım.

“Soner yaptı. Kaçmak istedim, tek başımaydım ve çekineceğim bir şey yoktu. Ama gücüm yetmedi. Boğazımı sıktı, yüzündeki ifadeyi aklımdan silemiyorum Kadir amca. Silmek istiyorum ama gözümün önünde duruyor.” Hıçkırır gibi bitirdiğim cümleden sonra saçlarımın tepesinde bir öpücük hissettim. “Şşş, gidecek. Kaybolup gidecek söz veriyorum. Zaman alacak ama bitecek.”

Burnumu sertçe çekip saklayıp saklamama konusunda emin olamadığım son ayrıntıyı da söyledim. “Yanağımı da öylesine çizmedi. O izin benimle kalacağını, kendisini unutmamam gerektiğini söyledi. Doktorum izin geçeceğini söyledi, ama sanki Soner bir yerlerden geri gelip yine bana zarar verecekmiş gibi hissediyorum. Güvende değilmişim gibi…”

“Ama güvendesin, abilerin var ben varım. Bu işle ilgilenen polisler var. Korkacak bir şey yok artık.” Yavaşça kafamı kaldırdım. Kaşlarımı yalandan çatarak yüzüne baktım. “Uras’ı saymadın.”

“Aklımdan çıkmış bir an. O da yapar bir şeyler evet.” dediğinde kendimi tutamayıp kıkırdadım. “Ha şöyle, gül bakayım biraz. Bizim yaban devesi de gülüşüne vurulmuştur kesin bak ne güzel gülüyormuşsun.”

“Yaban devesi?” diye mırıldandım.

“Ben oluyorum. Nasıl yardımcı olabilirim?” Odanın girişinden gelen üçüncü bir sesle ikimiz aynı anda oraya döndük.

Uras elleri cebinde gayet normal bir tavırla içeriye adımlamıştı. “Uras?”

“Benim yavrum evet.” Ben ağzımı açamadan Uras ensesine aldığı darbeyle öne doğru sendeledi. Demir abim ensesine yapıştırdığı tokadın hemen ardından homurdanmıştı. “Başlatma şimdi yavruna, ne bu samimiyet?”

“Pardon ya sevgilim sandım bir an abi, benziyorlar biraz galiba.”

“Bir daha olmasın, gözüne baktır.”

“Uras’ı görünce çenesi açılıyor bu adamın, bence aralarında farklı bir çekim var.” Mert abim kısık olduğunu düşündüğü bir tondan konuştuğunda aynı anda hem abim hem de Uras ona dönünce sırıttı. “Şaka.”

Bir şeyler söylemek için hareketlendiklerinde aralarındaki boşluktan içeriye giren kişileri gördüğümde hızla hareketlendim. Kadir amcanın desteğiyle yere yapışmaktan kurtulurken Oktay abimin kucağında içeri girmiş olan Tuna da benden farksız sayılmazdı. Abim zar zor zapt ettiği Tuna’yı yatağın yanına kadar getirdiğinde kollarımı uzattığım gibi kucağıma çektim.

“Abla!” diyerek kollarını sıkıca boynuma dolarken gözlerimi yumdum. “Buradayım bebeğim.” Kulağına doğru fısıldadıktan sonra peş peşe yanağını öptüm. “Ben seni çok özledim.”

“Ben de seni çok özledim ablacım, çok özledim.” derken kokusunu derin derin içime çektim. Boynuma sardığı kollarını açmadan kafasını biraz geriye atıp yüzüme bakmaya çalıştı. Yüzümdeki yarayı gördüğünde vereceği tepkiyi tahmin etmekte zorlanıyordum.

Göz göze geldiğimizde çok beklemeden bakışlarını yüzümün kalan kısmında dolaştırmaya başladı. Yarayı fark ettiğinde gözleri biraz kısılıp iyice odaklandı. Ben bir şeyler sorup merak edeceğini düşünürken beni yanıltarak uzanıp dudaklarını yaranın biraz altına bastırdı.

“Acıyor mu?” Kendi canı acıyormuş gibi yüzünü buruşturmasına içim giderek baktım. Benden cevap gelmesini beklemeden arkasını dönüp abimlere ve Uras’a baktı. “Siz de öpün, daha hızlı geçsin.”

“Ben mantıklı buldum şu an bu çözümü, ilk ben başlayay-…” Uras’ın sakince konuşarak bize doğru attığı ilk adım hepimizin kulaklarını çınlatan tanıdık gürlemeyle kesildi. “Lan geri bas!”

Demir-Uras bakışması sürerken Tuna yeniden müdahale etme ihtiyacı duymuş olmalı ki devam etti. “Bağırmamalısın abi, hastaneye geldik. Hastalar uyanacak.”

Demir abim yarı açık ağzıyla, kendisine dayılanan Tuna’ya bakarken Uras halinden memnun görünüyordu. “Çok haklısın canım kayınçom, uyarına katılıyorum.”

Tuna bir süre Uras’a bakıp konuşacak gibi olduysa da hiçbir şey söyleyemeden bana döndü. “Ne dedi o bana? Ayıp bir şey mi dedi?”

Kayınçonun ne olduğunu doğal olarak anlamayan Tuna’nın sülalesine sövülmüş gibi paniklemesi aynı anda herkesin sesli bir şekilde gülmeye başlamasına sebep olurken ben de dayanamayıp onlara eşlik ettim.

Bundan sonra en kötü anımın bu an olmasını istiyordum. Tek istediğim cidden buydu.

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm