Dert Bebesi 19.Bölüm

 19.BÖLÜM



- Nil

 

“Kapıyı ben açacağım!” Tuna’nın koşarak kapıya ilerlemesini, henüz algısı yerine oturmayan gözlerimle takip ettim.

Biraz önce ne olduğunu bile anlayamadan Uras’ın yukarı gelişini onaylamıştım. Telefon hemen ardından kapanmış olsa da kulağımdaki telefonu çekmeden öylece duruyordum.

Günlerdir konuşmadığım, değil evimi soyadımı bile bilmeyen adam aramızdaki kilometreleri aşıp nasıl yanıma gelmiş olabilirdi?

Üstelik ben evde bile değildim ki…

Tuna ellerini kapı koluna sarmış beklerken kapı tıklandığında hiç duraksamadan kıkırdayarak kolu aşağıya indirdi. Kapıyı sonuna kadar araladığında tam olarak görüş açımda kaldığı için onunla karşı karşıya kalmıştım.

“Uras!” Çığırarak verdiği tepkinin hemen ardından Uras tarafından kucaklanıp havalanan Tuna’yı izlerken kulağımda tutmaya devam ettiğim telefon, omuzumla verdiğim destek son bulduğu için yatağa düşmüştü.

O, gerçekten buradaydı.

Tuna’yı sıkıca tutarak içeriye adımladıktan sonra odanın kapısı kapattığında artık içeride üç kişiydik.

“Uyurken beni aramıyorsunuz kaç gündür, ben de saat 9 aramasını saat dokuz ziyaretine dönüştürdüm.” Tamamen bana bakarak konuşmasıyla yutkundum. Hastalıktan halüsinasyon görüyor olma ihtimalim gittikçe düşüyordu.

“Ablamın telefonunu evde unuttuk, yeni telefonunda senin numaran yazmıyormuş. Öyle söyledi.” Tuna benim yerime bolca açıklama yaparken Uras üzerimde dolanan bakışlarını ona çevirdi. “O zaman ablana telefonunu unuttuğu için kızmalı mıyız? Çünkü ben sizi çok merak ettim.”

Tuna’yı kullanarak söylemek istediklerini daha yumuşak bir tavırla söylemesine oturup ağlayabilirdim.

Tüm hislerim birbirine karışmış haldeydi.

“Kızmayalım. Hastalara kızamayız.”

Uras’ın bakışları beklemediğim bir hızda bana çevrildi. “Neyin var?” derken aynı anda da hafifçe eğilerek Tuna’yı yere bıraktı. Fotoğraflardan aşina olmaya çalıştığım gözlerinin ilgiyle parıldamasıyla, ayağa kalkmak için ihtiyacım olan buymuş gibi doğruldum. Ona doğru bir adım atmışken, çoktan aramızdaki tüm mesafeyi kapatıp kolunu belime sardığı gibi beni kendisine çekmişti. Nefesim kesilir gibi olduğunda daha fazla heyecanlanmam mümkünmüş gibi diğer kolunu da bana sarıp olduğumuz yerde bir tur dönmemizi sağladı.

Panikle omuzlarına tutunduğumda kulağıma fısıldadıklarıyla iç çektim. “Seni gördüğüm an bunu yapacağıma dair bir sözüm vardı kendime, biraz sarılayım sonra hesaplaşacağız kaçak Peri.”

“Özür dilerim.” diye mırıldanabildim sadece. Biraz geriye çekilmiş olsam da üzerindeki cekete avuçlarımla sıkıca tutunmayı bırakmadım.

“Ben de dönmek istiyorum havada!” Tuna’nın, Uras’ın paçalarını çekiştirerek söylenmesiyle üç günün acısını çıkartmak ister gibi güldüm.

Sonsuza kadar bu odada üçümüz kalsak, geriye kalan her şeyden saklansak olmaz mıydı?

Dakikalar sonra ise ben gıkımı çıkartamadan Tuna, Uras’ı tam anlamıyla esir almış ve birlikte garip bir çizgi film izlemişlerdi. Uras’ın sabırsızlanmış halini yatağın kenarına oturup kendime gelmeye çalışarak izlemiştim.

Bir an önce konuşmak istediği açıktı. Keza ben de ona nasıl buraya gelebildiğini sormak için sabırsızdım. Tuna’nın birazdan uyuyacağını bilsem de beklemek zordu.

Bir yandan da iyice halsizleşmeyi sürdürüyordum. Gözlerimin ateşe verilmiş gibi yanmasını engellemek adına bir kez yüzümü yıkamaya gitmiştim. Ama o kısacık yolu tamamlamak işkenceye dönüştüğü için şimdi sessizce oturuyordum.

Aradan sanırım yaklaşık on dakika daha geçmişken Uras’ın sesini duyduğumda oturduğum yerde kapatmış olduğum gözlerimi araladım.

“Uyudu sanırım, direkt alırsam uyanır mı? Biraz daha mı dalsın?”

“Uyanmaz, gündüz hiç uyumadı.” Başıyla onayladıktan sonra Tuna’yı kucağına alıp yatağa doğru geldi. Örtüyü açıp yatırmasına yardımcı olduğumda yatırdıktan sonra üzerini örttü. Geri çekilmeden önce alnını öptüğünde gülümsedim.

Aralarındaki bağın nasıl bu hale geldiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Arkasında kalan ikili koltuğa geçip oturduğunda yanındaki boşluğa iki kez dokundu. “Bu kadar uzaktan sesin iyi gelmez gibi, buraya gel bence.”

Dudaklarımı birbirine bastırıp itiraz etmeden ayaklandım. Başımın dönmesinden korktuğum için yavaş adımlarla yanına geçip oturdum.

Derin bir nefes aldı. Çok yüksek çıkmamasına özen gösterdiği sesiyle konuşmaya başladı. “Öncelikle kısa ve net bir soru. Cevabını almak zorundayım, çünkü aksi halde seni ellerimle evine götüreceğim.”

İkimiz de hafif yan dönmüş halde birbirimize bakıyorduk. “Sor.” dedim biraz çekinerek. Cevap verebilmeyi umuyordum.

“Evden kaçmanın elle tutulur bir sebebi var mı, Peri? Abilerini polise haber verecek kadar merakta bırakmanın sebebi ne olabilir?”

Başımı iki yana salladım. Yanağımı koltuğun sırt kısmına yasladığımda dikkatlice benim hareketlerimi izliyordu. Tıkanmaya başlayan burnumu nefes alma ihtiyacıyla çektiğimde kaşları çatıldı. “Üşüttün mü sen?”

“İyiyim, geçer birazdan.”

“Tuna senin yorgunluğunu hastalık sandı zannetmiştim ama sen cidden hastasın Peri, başını dik tutamıyorsun be yavrum.”

Avucunu yanağıma yasladı. Ardından eli alnıma doğru çıktı. “Ateşin çok yok, yine de şu üstündekini çıkartalım, lahana gibi sarmışsın kendini.”

“Üşürüm çıkartırsam, bırak.” Üstümdeki hırkayı çekiştirdiğinde kalan son güç kırıntılarımla karşı koymaya çalışsam da tabii ki o kazanmıştı.

“Peri… Bakma öyle bebek gibi içim gidiyor, bir anlayayım derdini önce. Sorumu cevaplayacak mısın?” Yanağımdaki elini, biraz önce üstümü çıkartırken çekmişti.

Hastalıktan mı ya da üç gündür düşüne düşüne delirmiş olmamdan mı bilmiyorum ama elini kavrayıp yanağıma yeniden yaslarken edindiğim cesareti bir şekilde bulmuştum.

Hiçbir şey söylemeden başparmağını yanağımın üzerinde kıpırdatmaya başladı. Tenimde gezinen parmağıyla mayışırken birkaç saniye sessiz kaldım. “Eve gidemem.” diye mırıldandım. “Dönemeyiz eve.”

“Neden yavrum? Daha iki üç gün önce bulunmaya devam edebildiğin eve neden dönemezsin? Anlat bana, tek başına kaçıp giderek neyi çözeceksin böyle?”

Rengini ilk kez bu kadar yakından gördüğüm kopkoyu kahvelerine baktım. Parmakları biraz daha yukarı tırmanıp göz çukuruma ulaştı. Hem hastalıktan hem de ağlamak üzere olduğumdan cayır cayır yanan gözlerime ilaç gibi gelen dokunuşlarıyla göz kapaklarım yavaşça örtüldü.

“Tuna’yı ona veremem, onsuz yapamam ki ben.” Gözlerimi açmadan konuşmama rağmen Uras’ın bedeninden yayılmaya başlayan gerginliği hissedebiliyordum.

“Kim istiyor Tuna’yı? Ailesi sizsiniz güzelim, kafasına göre kimse alamaz sizden.”

“Babam…” dedim kısıkça. “Babam istiyor Tuna’yı, abimler konuşurken duydum. Kaçmasaydım çoktan ayrılmış olacaktık.” Aniden açtığım gözlerimle birlikte doğruldum. Yanağımdaki eli bu hareketimle düşmüştü. “Veremem onu, Tuna gidemez. Gerekirse ölene kadar kaçıp saklanırım ama veremem.”

“Şşt, tamam yavrum. Sakinleş, nefes al. Tuna’yı uyandırmayalım, korkmasın.” Sesimin yükseldiğini o uyarmadan önce fark edememiştim. Bakışlarımı kısa bir an Tuna’ya çevirdim. Sakince uyuyordu.

Omuzlarım aşağıya doğru çökerken aynı anda gözlerimde asılı kalan yaşlar peş peşe yanaklarıma inmeye başladı. Dudaklarımı birbirine bastırarak sessiz kalmaya çalışırken Uras’ın sırtımdan desteklemesiyle birlikte göğsüne doğru yaslandım. “Peri…” Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi sadece çaresizce adımı söyleyebildi.

Biraz önce anlattıklarımdan çok da bir şey anlamadığını tahmin edebiliyordum.

Sırtımı sıvazlayan eliyle, ağlayan bir bebek gibi sakinleştiğimde artık sadece iç çekiyor haldeydim. Üstündeki tişörtü avucumun arasında buruşturup sıkıca tutarken burnumu göğsüne yasladım. İyice tıkanan burnumla zar zor alabildiğim kokusunu algılamaya çalışırken sessizce sırtımı okşamayı sürdürdü.

“Baban hapisten yeni çıktığı için mi Tuna’yı onunla görüştürmek istemiyorsun?” Birkaç dakikanın sonunda konuştuğunda bedenim kaskatı kesilmiş bir halde kendimi geriye attım. Bu fevri hareketimle göğsünden ayrılmıştım ama sırtımdaki ellerini bu kez de dirseklerimde tutuyordu.

Dirseklerimi çekiştirirken aynı anda sesimi zar zor kontrol ederek konuştum. “Sen… Sen bunu nereden biliyorsun? Beni tanıyor olamazsın, bu çok saçma.”

Bakışlarını gözlerime sabitledi. “Günlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum Peri, son çarem babamdı. Babam bir polis, sana ulaşmamı sağlayan oydu. Senin haberin olmadan hakkında bilgiye sahip olmam doğru olmayabilir ama başka türlü seni bulamazdım.”

Ben söylediklerini sindirmeye çalışırken devam etti. “Adresini bulmaktı tek amacım ama babam hakkında kayıp ilanı olduğunu söyleyince kafayı yiyecek gibi oldum, yine babam sayesinde de buraya ulaştık. Abinlere haber vermemesi için zar zor ikna ettim onu, önce konuşmamız gerektiğini söyledim. Bu kadar, başka bir şey yok.”

Kollarımı sarabildiğim kadar sıkı şekilde boynuna doladım. “İyi ki geldin.” diyerek kulağının dibinde mırıldandığımda bir eli enseme ulaştı. Kıvırcık tutamlarım parmaklarının arasından geçerken dudakları da alnımın bitimindeki saçlara dokundu. “Hastasın ve halen şoktasın diye seni yormayacağım. Biraz dinlen, sonra her şeyi ayrıntılarıyla konuşacağız Peri. Babam beni bu işin sonunda muhtemelen boğacak ama sen neyden bu kadar korktuğunu anlatmadan önce abilerine haber vermeyeceğiz. Tamam mı yavrum?”

“Hı hı.” Gibi bir onaylamayla kollarının arasında mayışmaya devam ettim. Hareketlendiğinde bu durumdan daraldığını düşünerek üzülsem de ısrar etmeden geri çekildim. “Kalk bakalım, koskoca yatağı sarı kafaya kaptıramayız.”

Ben üçüncü bir göz gibi olan biteni izlerken oyalanmadan beni de beraberinde kaldırıp yatakta Tuna’nın olmadığı kısma doğru ilerledi. Uzanmama yardım ettikten sonra kendisi de yatağa geçti. İkisinin ortasında kalmıştım böylece. Yatak fazlasıyla genişti ki zaten ne Tuna ne de ben pek fazla yer kaplıyor sayılmazdık.

Sadece Uras, şimdiye kadar üstünde durmasam da benim birkaç katım kadardı. Bu durum beni güldürdüğünde Uras merakla bana baktı. “Bakim nasıl kıkırdıyorsun?”

Bu söylediği beni daha da güldürdüğünde Tuna’nın uyanacağından endişelenerek avucumu ağzıma kapattım. “Sussana.” diye homurdanırken Uras tek bir hamleyle beni kaldırıp göğsüne doğru yatırdı. Omuzuma sardığı koluyla sıkıca beni tutarken ben de geldiğinden beri üçüncü kez tekrarladığım ve muhtemelen sıkça yapmaya devam edeceğim şeyi yaparak tişörtünü kavrayıp avucumda buruşturdum.

Parmaklarımın hemen altında kalbinin hareketlerini duyumsar haldeyken saçlarımda sık sık baskısını hissediyor olduğum öpücüklerle, uzun zamandır dalabileceğim en güvenli uykuya doğru çekildim.

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm