Dert Bebesi 45.Bölüm

 45.BÖLÜM



- Uras

 

“Senin bulacağın çözüm yolunu sikeyim kardeşim.” Baran, telefonu kapatıp dişlerinin arasından tıslar gibi konuşarak bana döndü. Benim bakışlarım ise biraz önce Peri’nin sesini duyuyor olduğum telefondaydı.

“Sesinden bile belli oluyordu, düşünmekten yorulmuş kız. Böyle kaçarak mı halledeceksin?”

Her seferinde aynı tartışmayı yaşıyorduk.

Baran, yaptığımın doğru olmadığını savunuyor ve ben de onu dikkate almayarak kendi bildiğimi okumayı sürdürüyordum. Bir nevi kolaya kaçıyordum aslında.

Aynı şeyleri söyleyerek uzatmak yerine, sessiz kaldım. Baran’ın az önce kendisini arayan Peri’ye benim istediğim şekilde konuşmuş olması fazlasıyla canını sıkmıştı. Sinirini hissetmemek mümkün değildi.

“Yarın da abilerinden biri arar, kardeşlerinin neye bu kadar üzüldüğünü sorarlar. Onlara ne anlatacaksın merak ediyorum. Nil’e yaptığın gibi soğuk yaparak ya da bana yaptığın gibi tartışarak bastırabileceğini hiç sanmıyorum.”

Oturduğu koltukta aşağıya doğru kayarak başını arkasına yasladı. Bense öne doğru eğik halde dirseklerimi dizlerime, avuçlarımı da yüzüme kapatmıştım.

“Beni köşeye sıkıştırarak ne elde etmeye çalışıyorsun Baran?” dedim düz bir sesle.

Güler gibi bir ses çıkarttı. “Sen o köşede çoktan ezilmişsin zaten Uras, benlik bir durum yok. Kendi yalanının altında kalıp ezilen ilk kişi de değilsin zaten, merak etme.”

“Benim yerimde olsaydın aynı şeyi yapacaktın Baran. Dışarıdan bakıp yorum yapmak kolay geliyor değil mi?”

Başını sertçe kaldırıp gözlerini üzerime dikti. “Senin yerinde olsam sevgilime böyle bir yalan söylemezdim Uras.”

Cümlesinin netliği, yaptığım hatanın ağırlığının üzerime daha da yük bindirmesine sebep olmuştu.

“Esin’in eline böyle bir koz vermemeliydin.” dedi. Bu kez sesi daha sakindi. “Nil buradayken ilk karşılaştıklarında her şeyi düzgünce anlatmalıydın. O anı kurtarırken şimdiyi mahvettin.”

“Tahmin edemezdim. Yemin ederim biraz olsun düşünebilseydim bu hale geleceğini, Peri’den saklamazdım. Şimdi de kaçmamı gerektiren bir çıkmaza girmemiş olurdum.” Kendime olan sinirim, bedenimden taşar gibi olduğunda ellerimi saçlarıma doğru ilerletip saçlarımı sertçe çekiştirdim.

O kadar iğrenç bir noktadaydım ki bütün yollar tıkalıydı ve dımdızlak ortada kalmıştım.

“Uras… Bak daha da geç olmadan ara Nil’i, hatta kalk git ya da ne bileyim onun gelmesini sağla. Oturun konuşun.” Başını salladı hafifçe. “Evet, kızacak. Muhtemelen ağzına sıçacak, küsecek belki ama bir şekilde çözersiniz. Böyle kaçarak neyi halledebilirsin, onu boşu boşuna daha çok üzmüş oluyorsun.”

Bunun aklıma gelmediğini mi düşünüyordu? Konuşmayı ben de biliyordum ama o konuşmanın sonunda Peri’yi tamamen kaybetmekten köpek gibi korkuyordum. Her şey normalmiş gibi davranmaya ise yüzüm yoktu. Elimden gelen tek şey kaçmak olmuştu.

Birine koşulsuz güveniyor olmanın onun için ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Bana ne kadar güvendiğinin de farkındaydım, şimdi bile kendini suçluyor olmalıydı belki de. Tanıyordum.

Tüm suç benimdi. Bir an bile düşünmeden duyduğu o güveni yerinden sertçe sarsacak bir hata yapmıştım. Hatam yeni değildi, hatta ben bile kendi yalanımı unutmuştum. Anlık bir şeydi, sonra ise düzeltmek yerine herkesin unutacağını ve konunun kapanacağını düşünerek koyvermiştim.

“Sanem’le konuşmamı halen istemiyor musun?”

“Bütün şeytanlıklarıyla uyguladıkları planın işe yaradığını öğrendikleri an o fotoğraflar Peri’ye ulaşır bir şekilde Baran. En azından önce benden duysun.”

“Ben de onu diyorum işte oğlum, senden duysun.”

Gözlerimi kapatıp geriye doğru yaslandım.

Hangi yol daha az riskliydi, Peri’yi nasıl daha az üzerdim bilmiyordum.

 

 

~

 

 

“Alo?” diyerek cevapladığım telefonu omuzumla kulağım arasında sıkıştırdım. Yiyecek yerine birkaç gündür sık sık tüketip bütün vücudumu sarsan kahve kupasını alıp mutfaktan çıktığım sırada telefonum çalmıştı.

Babam arıyordu.

“Hiç açmasaydın koçum, beklerdim ben.” Sadece üç kez çalmıştı. Yine de kendimi savunmaya gerek duymadım. Ben sessiz kalınca o devam etti. “Bir haber vermek için aradım.”

Kaşlarım hafifçe çatıldı. Ne haberiydi?

“Hayırdır?”

“Aynı haberi babanın değil sevgilinin sesinden al isterdim ama küstürmüşsün kızı ayı oğlu ayı. Bana kaldın o yüzden.” Hakaret kısmında kendine de laf atmış olsa da bir şey demedim. Peri’nin konuyla ilgisini anlamaya çalışıyordum o sırada.

“Neymiş o haber baba?”

“Soner iti yakalandı, emniyette.”

Bir an duraksadım. “Ciddi misin sen?”

Aniden gelmiş olduğu için şaşkınlıkla kalakalsam da çokça rahatlamıştım. O ruh hastasının elini kolunu sallayarak dışarıda dolanıyor olması bir tek Peri’ye değil herkese tehlikeliydi.

“Ciddiyim oğlum, şakası mı olur bunun? Nilperi ile de az önce konuştum akşamüzeri. Önce o öğrensin istedim.”

“İyi yapmışsın.” diyebildim yalnızca. Babam Peri ile ilgili bir şeyler soracak gibi olduysa da geçiştirebildiğim kadarıyla geçiştirmiş ve bir şekilde telefonu kapatmıştım.

Mutfak kapısında beklemeyi sürdürdüğümü fark ederek hareketlendim. O sırada salondan çıkıp odasına yönelen Baran’la karşılaşmıştım.

Peri ile telefonda konuştuğu o günden beri, benimle gerekmedikçe iletişime geçmiyordu. Ben ne zaman Peri ile konuşursam, o zaman benimle normal şekilde konuşmaya devam etmeyi düşüneceğini söylemişti.

Bir şey diyemiyordum. Haklıydı.

Baran kendi odasına geçerken ben de odama girdim. Kahvem tamamen soğumadan önce büyük yudumlarla içip bir kenara bıraktım. Ardından yatağın ucuna doğru oturdum.

Sabah, kendime bir söz vermiştim. Bugün Peri’yi arayacağıma dair bir söz…

Saat şimdi neredeyse gece yarısına yaklaşıyordu. Erteleye erteleye bugünü de bitirdiğimi düşünmüştüm. Az önce babamdan gelen aramanın bir işaret olduğu varsayarak ya da belki de buna inanıp güç almak isteyerek telefonumu açtım.

Şimdi ya da yarın olması bir şeyleri değiştirmeyecekti.

Peş peşe birkaç derin nefes alıp daha fazla oyalanmadan yapmam gerekeni yaptım. Görüntülü arıyor olduğum için ekranda beliren profil resmini buruk bir gülümsemeyle izlemeye başladım.

Uyuyor olabilirdi, ya da hemen görmeyebilirdi. Hatta belki de cevaplamak istemeyebilirdi.

Günlerdir bekletiyordum onu. Her şey hakkıydı.

Ama kurduğum senaryolardan hiçbiri gerçek olmadı. Telefon birkaç çalışın ardından cevaplandı.

Ekranda beliren yüzüne günlerdir biriken, biriktikçe yoğunlaşan bir ihtiyaçla bakıp iç çektim. Birbirine karışıp kabaran kıvırcık saçlarının arasında kalan yüzünde ilk dikkatimi çeken içe çökmüş gözleriydi. Maviliklerine karışan kızarıklıklara içim giderek baktım. Onu ağlarken hiç görmemiş olsaydım gözlerinin bu halini uykusuzluğuna yorabilirdim.

Ama görmüştüm ve bu kez buna sebep olan kişi de bizzat bendim.

Hiçbir şey söylemeden onu izlemeye dalmışken, aynısını onun da bana yapıyor olduğunu fark etmem biraz zaman almıştı.

“Peri’m,” diyebildim minik bir fısıltıyla. Kendini bırakmak için tek ihtiyacı olan buymuş gibi halen dikkatle bakıyor olduğum gözleri hızla doldu. Peş peşe kırpıştırıp yaşları geri itmeye çalıştığını anlamıştım ama tam aksi olmuş ve gözyaşları yanaklarına doğru süzülmeye başlamıştı.

Yanaklarındaki yaşları silmek için telefonu tutmadığım elim refleksle kasıldı. Yanımda değildi, ona uzanamıyordum ve bunun farkındalığı beni her seferinde öldürmekten beter ediyordu.

“İyisin değil mi?” diye sormadan önce derince burnunu çekip gözlerini kısarak telefona yaklaştı. Bu sayede ben de onu daha yakından görüyor hale gelmiştim.

İyi değildim. Bir kez daha yalan söylemeye niyetlenmeden sessizce onu izlemeyi sürdürdüm.

Bu tavrım kafasını iyice karıştırmış gibiydi. Günlerdir doğru düzgün bana ulaşmasına fırsat vermemişken, gecenin ortasında aniden onu aramam sanırım her şeyin yeniden normale döndüğü izlenimi bırakmıştı. Ama birazdan anlatacaklarımdan sonra kendisinin hiçbir suçu olmadığını, asıl suçlunun ben olduğumu fark edecekti.

“Uras?” diyerek sorusunu cevaplamayışıma hayret edercesine adımı seslendi.

“O herif yakalanmış.” dedim sakince. Konuyu Soner’e bağlamam mantıklı mıydı bilmiyordum ama elimden geldiğince asıl konuya geçmemek için zaman kazanmaya çalışıyordum.

Dudakları küçük bir hareketle kıvrıldı. Belki de son günleri bu şekilde geçirmemiş olsaydık, bu habere çok daha derinden, çok daha sahici sevinebilirdi. Hatta belkisi fazlaydı, kesindi.

“Bu haberi aldığın için mi aradın?” diye sorarken ifadesi buruklaştı. Yanlış anlamış olması telaşlanmama sebep olmuştu. Aklında nasıl senaryolar döndüğü hakkında bir fikrim yoktu fakat tüm bu karmaşanın sebebi benim sessizliğe gömülmemdi.

Bu nedenle, daha fazla uzatmamaya karar verdim.

“Hayır.” dedim. “Ben sana söylemem gereken bir şeyler olduğu için aradım.”

Kaşları merakla bükülürken araya girmek yerine bakışlarıyla devam etmemi ister gibi bakmaya başladı.

Devam ettim. “Birkaç gündür seni arayamıyorum, çok fazla konuşamadık. Bununla ilgili eminim bir sürü şey düşünmüşsündür.”

Başıyla hafifçe onayladı. “Düşündüm.” derken telefonu tutmadığı eli saçlarına uzandı. Önüne dökülen buklelerini geriye doğru çekti. Bakışlarım istemsizce saçlarına çevrilmişti. “Düşündüm ve düşündüklerim beni pek iyi hissettirmedi Uras. İyiye yorabileceğim bir duruma benzemiyor bu hiç.”

“Böyle olmasını istemezdim.” dedim net bir tavırla. Kim isterdi ki?

“Kaçak göçek konuşmaya devam edeceksin sanırım, ama düşündüklerini direkt olarak dinlemeyi isterdim.”

Konuya nasıl girmem gerektiğini kestirebilseydim belki de bu kadar zorlanmazdım. Ya da yalnızca kendimi kandırıyordum. Her şekilde zor olacaktı.

“Bana hiç yalan söyledin mi?” dediğimde kaşları sertçe çatıldı ama sesli olarak tepki vermesine izin vermeden önce devam ettim. “Ya da benden bir şeyleri sakladın mı?”

“Hayır.” Bir saniye bile duraksamadan, kendine düşünmek için zaman tanımadan cevaplamıştı. “Senden bir şey sakladığımı düşündüğün için mi uzaklaştın benden Uras? Gerçekten mi?” derken inanamıyormuş gibiydi.

Başımı iki yana sallayarak yanıtın olumsuz olduğunu belli ettim. Biraz daha sakinleşmiş gibi duruyordu.

“Neden böyle bir şey sordun o zaman?”

“Sana yalan söyleyip bir şeyler saklayan taraf benim çünkü. Aciz bir şekilde bu konuda eşit olma ihtimalimize tutunmayı denedim.”

Bunu beklemediği ifadesinden kolayca okunuyordu. Günlerdir bu ihtimali aklına dahi getirmemiş olması bu noktada iyi miydi kötü müydü anlayamıyordum.

“Ne yalanı? Günlerdir benden kaçmana sebep olan yalan ne olabilir Uras?”

“Esin… Esin benim eski sevgilimdi.” demeyi bitirdiğimde bunun bu kadar ani ve hızlı olmasına şaşkındım.

yn: bu kısmı okumadan önce ya da sonra isterseniz 31.bölümü yeniden okuyabilirsiniz, muhtemelen unuttuğunuz ayrıntılar vardır, Uras’ın şu an neyden pişman olduğunu anlayabilmeniz için minik bi öneri

Peri’nin tam olarak nasıl bir tepki vereceğini tabii ki bilmiyordum. Onu tanıdığımı, hareketlerini artık tahmin edebiliyor olduğumu söylüyordum evet; ama sanki tüm bunlar şu an için geçerliliğini yitirmiş gibiydi.

“Eski sevgilindi…” Kısık bir sesle tekrarladıktan sonra başını iki yana salladı. “Şaka yapıyorsun sanırım, söylediğin asıl yalan her neyse, onu hafifletmek için yol mu yapıyorsun?”

Onay vermeden sessizce beklediğimde birkaç saniye sonra bu kabullenemeyen halinden sıyrıldı. “Sen ciddisin?” derken sesinde hissedebildiğim kırgınlık, kendime ağır bir küfür savurmama sebep oldu. Kızmadan, bağırıp çağırmadan önce kırgın bakışlarla sanki her an ‘hayır, şaka yapıyorum’ diyecekmişim gibi bana bakıyordu.

“Ben… Anlayamıyorum sanırım. Bunu neden saklama gereği duyasın ki? Eski sevgilindiyse öyle söyleseydin Uras. Ben senin ilk sevgilin olmakla ilgili takıntıları olan biri gibi miydim? Bu nasıl bir saçmalık?”

Zorlukla yutkundum. “Değildin, değilsin yani. Bunun seninle bir ilgisi yok.”

“Neyle ilgisi var o zaman?” derken sesi yükseldi. “Onun sesini ilk kez telefonda duydum, bana onunla aynı ortama Baran yüzünden, zorla giriyorum dedin Uras. Bir an bile düşünmeden böyle bir yalana başvurmanın sebebi neydi?”

Hikâyenin koptuğu nokta sanırım tam da burasıydı.

Esin ile çok uzun süren bir ilişkimiz olmamıştı. Aslında aramızda neler olup bittiğini ben bile anlamakta zorlanıyordum. Bölük pörçük zamanlarda birlikte olmayı denemiştik, her seferinde sonu ayrılıkla bitmişti. Eksik olanın ne olduğunu Peri’den sonra kavrayabilmiştim.

Esin ile devam etmeye çalışmam boşa kürek çekmekti, ikimize de olmaması gereken ölçüde umut verip durmuştum.

Aslında o gece telefonuma Esin’den geldiğine emin olduğum o fotoğraf ulaşana dek bu yalanı söylediğimi dahi unutmuştum. Unutmayı seçmiştim.

Esin’in benim Peri’ye yalan söylediğimi nasıl fark ettiğini ve bunu nasıl hızla koza çevirebildiğini bilmiyordum. Birlikte olduğumuz bir zamandan kalan ‘yakın’ göründüğümüz bir fotoğraftı bu. Sonrasındaki mesajların özeti ise, bu fotoğrafın açıklamasız bir şekilde yakın bir zamanda Peri’ye gönderileceğiydi.

Peri, ben bir şeyler anlatmadan bu fotoğrafı görseydi her insan gibi ilk olarak onu aldatıyor olduğumu düşünecekti. Bu fotoğrafın yeni olduğunu düşünmesi olasıydı.

Beni iki ihtimal arasında sıkışmış halde bırakan da bu olmuştu.

Sussam bu yaşanacaktı, olanları şu anda olduğu gibi anlatmam ise bambaşka bir bataklıktı.

Peri’ye en başında dürüst olmayışımın asıl nedeni neydi, ben de bilmiyordum. O uygulamadan mesajlaşmaya başladığımız ilk günlerde Esin ile son kez, diğerlerinden daha ağır bir şekilde yollarımızı ayırmıştık.

Hiçbir şekilde Peri ile aramda olanlara etkisi olmasın istemiştim, bugün bu konumda olmak aklımın ucundan bile geçmemişti.

“Bilmiyorum.” diyebildim. Peri’nin tarafından bakıldığında böyle bir cevap vermemin saçmalıktan ibaret olduğu barizdi. Ama bilmiyordum.

“Dalga mı geçiyorsun benimle?” Mavilerinin etrafındaki kırmızılığın arttığını, çenesinin konuşurken dahi kasılı durduğunu görüyordum. Sinirine yenik düşmemeye çalıştığının farkındaydım.

Başımı olumsuz anlamda salladım. “Korktum. Çok saçma biliyorum ama bir şekilde bizden uzakta kalsın istedim.”

Sinir bozukluğuyla güler gibi oldu. “Çocuk mu kandırıyorsun sen? Bana doğruyu söylemenin nasıl bir zararı olabilirdi?” dedikten sonra bir an duraksadı. “Arkadaş kalmaya karar verenlerden misiniz? Okulda yanındaydı, eve elini kolunu sallayarak geldi…” Bugüne kadar olanları yeniden anımsıyormuş gibi sayarken bana anlatmaktan çok kendine anlatmaya çalıştığı belliydi.

“Hayır.” dedim onunkinin aksine çok daha kısık bir sesle. “Sadece biz birkaç kez ayrılıp barışmıştık, yani…” Devamını getiremediğimde o tamamladı.

“Tekrar barışma ihtimaliniz çok yüksekti, Esin bu yüzden etrafındaydı.”

“Tekrar barışma ihtimalimiz yoktu.” dedim itiraz edercesine.

“Neden? Öncekilerden farkı neydi?” Sesi alaylı mıydı yoksa ciddi miydi çözememiştim.

“Sen vardın, varsın.”

“Aranızdaki tek engel ben miyim? Biz konuşmaya başlarken halen onu seviyor muydun Uras?” Bu kez ciddiydi. Cevaptan kaçmaya çalışır gibi telefonu bu kez kendinden uzaklaştırdı.

Bu saatten sonra yeni bir yalan söylemek aptallıktan fazlası değildi. Ve ben aptallık kotamı çoktan doldurmuştum.

“Sen bana ilk mesaj attığında henüz ayrılmamıştık, ama o eşikteydik. Birkaç gün sonra da bitti zaten, tamamen.”

Bir şey söylemedi. Çaresizce devam ettim. “Peri… Yemin ederim aklının karışmasına sebep olacak hiçbir şey yok. Yalan söyledim, evet büyük bir hataydı ama başka hiçbir şey yok. Sana aşığım, yalvarırım bundan şüphe duyma.”

Bunu onaylamasına o an o kadar çok ihtiyacım vardı ki.

“Neden bir anda bu yalanın altında ezilip, benden uzaklaşmaya karar verdin?”

“Senden uzaklaşmaya karar vermedim Peri’m. Sadece… Bunları sana nasıl anlatmam gerektiğini düşünmek zorundaydım.”

Rengi keskinleşen mavi gözlerini kısarak yineledi. “Neden şimdi? Neden iki hafta önce değil, neden bir ay önce değil… Neden şimdi Uras?”

“Birkaç gün önce, bir mesaj geldi telefonuma.” Derin bir nefes aldım. “Eski bir fotoğraf, neredeyse 6 ay öncesinden sanırım. Esin bana atmış, nasıl öğrendi bilmiyorum ama sana onun eski sevgilim olduğunu söylemediğimi öğrenmiş. O fotoğrafı sana atacağını söyledi.” Yeniden duraksadım.

“O fotoğraf ben bunları anlatmadan önce sana ulaşsaydı, tek düşüneceğin seni aldattığım olurdu. Ne yapmam gerektiğini bilemedim.”

Gözlerini sıkıca kapattı. Ardından başı hafifçe yana doğru eğildi. “O fotoğraf gelmeseydi bana hiçbir zaman söylemeyecektin bunu değil mi?”

Cevap veremedim.

Gözlerini kapalı tutmaya bir süre devam etti. Omuzlarından yukarısını görebiliyordum, hafifçe çökmüş omuzlarıyla sessizce beklerken ben de yorgun gözlerle telaşsızca onu izlemeye başladım.

Bir yanağı diğerine göre daha içe çöküktü, muhtemelen içten ısırıyordu. Bunu ağlamamak için yapıyor olmalıydı.

Peş peşe bu kadar çok ağlamasına sebep olmak korkunçtu.

Birazdan neler olacağını düşünmek ise daha korkunçtu.

Aptal herifin teki olduğum için günlerdir ondan fazlasıyla uzaktaydım, şimdi ise o benden uzaklaşacaktı.

“Bir şey söylemeyecek misin?” diye mırıldandım birkaç dakika sonra. Kızabilirdi, bağırabilirdi ama sessizce ve bütün kırgınlığını bedenine yüklenmiş görüntüsüyle öylece durmamalıydı.

“Hayır.” dedi kısıkça. “Söyleyecek bir şeyim yok.”

“Özür dilerim.”

“Ben de özür dilerim Uras.” dediğinde afallamış gibi baktım. Gözlerini açmış, fakat başını düzeltmemişti. “Sana bu kadar çok güvendiğim için özür dilerim, bu sanırım sana biraz fazla geldi.”

Yutkunmayı denedim. Bu kez yapamamıştım. Boğazıma büyük bir yumruymuşçasına oturan sözlerinden sonra değil yutkunmak, bir süreliğine nefes de alamamıştım.

Ben aptal bir giz uğruna, saçma sapan bir yalanla bizi mahvetmiştim.

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm