Dert Bebesi 26.Bölüm

 26.BÖLÜM



- Uras

 

“Hasta mısın oğlum sen? Yoktan, istemiyorumdan ne anlıyorsun?” Dişlerimin arasından tıslar gibi konuşurken büyük bir sinirle Baran’a bakıyordum.

“Ben ne yapayım lan, arada kalıyorum işte. Kaç kere söylediler bir arada oturalım diye en sonunda hayır diyemedim.”

Başımı geriye atarak sabır diledim. Birkaç adım ilerimizde oturan ikiliye çok fazla bakmamaya çalışıyordum ama onların büyük bir dikkatle burayı incelediğine emindim.

“Ne yaparsan yap Baran ama beni karıştırma. Telefonu resmen yüzlerine kapattım anasını satayım, ne diyeceğim şimdi onu bile bilmiyorum ki.” Son kısmı kendi kendime çözüm arar gibi mırıldandım. Ağzını açtığında ne diyeceği belli olmayan davetsiz misafirler sebebiyle paniklemiş ve sanki bu daha iyi olacakmış gibi telefonu pat diye kapatmıştım.

Geçen birkaç dakika içerisinde geri aranmadığıma göre de ya şaşkındı ya da kızmıştı.

Baran’ı olduğu yerde bırakıp bana tekrar seslenmesini umursamadan ters yönde ilerlemeye başladım. Yeterince uzakta olduğuma karar verince de derin bir nefes alıp telefonuma döndüm. İsminin üzerine dokunup telefonu kulağıma götürdüm.

Bir iki kez çalan telefonun ardından, her duyduğumda heyecanlanmaya alışık olduğum sesi kulağıma doldu. Ama bu kez heyecanımın asıl nedeni biraz farklıydı.

Yalnızca, “Alo?” deyip sustuğunda boğazımı temizlemek ister gibi kısaca öksürdüm. Açıklama yapmayı geciktirmeye çalışıyordum ama korkunun ecele faydası yoktu. Gerçi tam olarak neyden korktuğumu da bilmiyordum.

“Peri?” Evet, iyi(!) bir başlangıç yapmıştım cidden.

“Efendim Uras?” Sesinden nasıl hissettiğini anlamaya çalıştım ama düz bir tondan konuşuyordu.

“Aniden kapatmış oldum biraz önce, arkadaşıma bir şeyler söylerken…” Yarı yalan yarı doğru bir şekilde olsa da açıklamaya çalışırken Peri duraksamadan cevapladı. “Sorun yok, sen işine bak. Arkadaşlarını bekletme.”

Bunu o kadar normal bir şekilde söylemişti ki; onun kızmış olabileceğinden neredeyse emin olan tavrım sarsıldı.

“Tuna nerede?” diyebildim hem konu değiştirme hem de zaman kazanma ihtiyacıyla.

“Yanımda, duyuyor seni.”

“Ufaklık? Neden sesin çıkmıyor, gittin sandım.”

“Küstüklerimle konuşamam.” Net bir halde konuşmasıyla ben de omuzlarımı düşürüp gördüğüm ilk boş banka yerleştim. “Küs müyüz yani? Üzüldüm bunu duyduğum için.”

Ne dediğini anlayamasam da Peri fısıltıyla Tuna’ya bir şeyler söyledi. Ardından Tuna’nın ofladığını duydum. “Ama abla…” Peri yeniden mırıldanırken bu kez Tuna bana hitaben konuştu.

“Tamam, küsmedim sana. Geçti küs olmam.”

Peri bunu mu söylemişti?

“Çok sevindim ama neden kararın değişti merak ettim biraz.”

“Tuna çok sık küsüp barışır, üzerinde düşünmene gerek yok Uras. Sıkıntı yok.” Peri araya girdiğinde bu konu hakkında ‘başka bir şey söyleme’ gibi gelen tavrıyla ben de çok zorlamadım. “Peki o zaman…”

“Ben odama gidiyorum.” Tuna’nın bu cümlesinin ardından adım sesleriyle birlikte uzaklaşmasını dinledim. Ardından küçük bir hışırtı duyuldu. Muhtemelen hoparlörü kapatmıştı.

“Ben de kapatayım, arkadaşl-…” diyerek konuşmaya başladığında cümlenin sonunun nereye bağlanacağını fark ettiğimde hızla araya girdim. “Peri lütfen, biraz önce pat diye kapatmam garipti biliyorum. Ne olarak yorumladın anlayamadım ama yanlış anlamanı istemiyorum.”

“Yorumlama gerektirmiyor bence, somut olarak arkadaşların yanındayken onlarla vakit geçirmen kadar doğal bir şey yok Uras. Cidden hak verebiliyorum.”

Telefonu tutan parmaklarım kasılırken dudaklarımı birbirine bastırıp ne yapmaya çalıştığını anlamak istedim. “İyi o zaman ben yanımdalar diye onlarla oturayım, sen ya da ben bir mucize olup taşınana kadar ayda bir iki kere araşırız. Bu mu plan?”

“Abartma istersen, bunu kastetmedim.”

“Neyi kastettin? Açıkla o halde.”

“Git ilgiye aç arkadaşınla ilgilen ben beklerim demek isted-…” Hızla konuşmaya başladığı halde cümlesini tam olarak bitirmeden sustuğunda söylemekten çekindiği bir şeyi söylediği açıktı.

Ben telefonu uzaklaştırıp seslerin ona gitmesini engellerken demek ki çok da başarılı olamamıştım ki kızın sesini net bir şekilde duymuştu.

Madem telefonu kapatacaktım direkt neden kapatmamıştım diye kısa bir an kendi kendime düşündükten sonra şu ana döndüm.

“Arkadaşım falan değil duyduğun kişi. Sesini duyduysan ilk konuşan kişi, ev arkadaşımdı, Baran. Diğeri hiçbir şeyim değil.”

“İyi ne güzel.”

“Peri!”

“Ne Peri, Peri deyip duruyorsun ya? Madem hiçbir haltın değildi neden telefonu suratıma kapattın Uras? Ne söyleyeceğini düşündün de ben duymayayım istedin?” Daha önceki tüm tekdüze tavrını bu noktada yıkıp atarak sinirle konuştuğunda, aslında kendi kendime durumu zorlaştırdığımı fark ettim. Telefonu kapatmak her şeyi daha da batırmıştı.

“Saçma sapan bir karardı, bir an ne yapacağımı bilemedim. Patavatsız biri, saçmalar diye düşünerek yanlarından uzaklaşana kadar kapatayım diye düşündüm ama ben de saçmalamış oldum böylece sanırım.”

“Dürüst mü olsan?” dedikten sonra benim konuşmama fırsat vermeden devam etti. “Şey diyebilirsin mesela, bu kız açık açık bana yürüyor.”

Ağzım aralansa da bir şey söyleyememiştim. Ben gıkımı çıkartmadan durumu anlamışken bir de itiraz edip durumu iyice batıramazdım. Bu saatten sonra tek çıkış olan biteni dökülmekti.

“Öyle oluyor gibi biraz.” diye bir şeyler geveledim. Peri’nin bu haliyle ilk kez tanışıyordum. Genelde şaka yollu kızar ya da söylenir dururdu ama şu an dümdüz bir şekilde öfkeliydi.

“İyi bari boşa yürümemiş, varış noktasına ulaşmış. Aynı ortamda bulunun sohbet edin, yazık kıza.”

“Yavrum bak,” dedikten sonra kısık bir nefes verdiğini duydum ve devam ettim. “Hiçbir durumda aynı yerde olmak istediğim biri değil. Baran, kızın yakın bir arkadaşıyla aynı bölümde. Ve bizim bu salak herif doğru düzgün hayır demeyi asla bilmez, farkındaysan ben seninle konuşuyordum zaten aynı ortamdayken de.”

Bu sefer iyi toparlamıştım gibi. Yani umarım...

Bir süre hiçbir şey söylemedi. Bunu iyiye mi yormalıyım acaba diye düşünürken konuşmaya başladı. “Ben… Çok yükseldim bir anda ama senin yüzünden!” Son kısımda bağırdığı için gözlerim büyürken kıpırdandım. “Benim mi yüzümden?”

“Senin yüzünden tabii. Ne diye bana ‘her şeye hakkın var’ diyorsun ki sen? Yok ki benim sınırım, bak ikinci günden pişman ettim.” Yaşadığı duydu değişiminin hızına şaşırmayı bir kenara bırakarak bu kez ben söylendim.

“Abinlerin önünde ‘sevgilisiyim’ derken şaka yapıyor gibi miydim Peri? O an bana baktın mı hiç? Dalga mı geçiyordum sence?”

Olumsuz bir mırıltı çıkarttı. “O zaman her halta hakkın da var benim sana sonsuz tahammülüm de var yavrum. Kızarsın, kızarım ama bir şekilde geçer gider. Bunu olağanüstü hal ilan etmek yok, anormalmiş gibi davranmak hiç yok!”

“Tamam, listeye ‘bize yürüyenlerle sohbet etmek yok’ maddesi de ekleyebilir miyiz şimdi?”

Boynumu geriye doğru atarak kısa bir kahkaha attım. “Güzelim sen sanki beni kıskançlık konusunda sollayacaksın gibi mi biraz?”

“Bu konuyu ben senin yerindeyken tekrar tart-…”

“Yerimde?”

“Yani sen kilometrelerce uzağımdayken telefondan bana kur yapan birini duyduğ-…” Bütün bir limonu yemiş gibi buruşan suratım ve kasılan midemle sözünü kestim. “Tamam, bu yetti. Biraz zor sollarmışsın sen beni, korkma güzelim.”

Bu kez onun gülüşü yükseldiğinde sırıtarak dinledim. Bir ara ses kaydı alsa mıydım?

Gerçi arayıp güldürmek ve canlı canlı dinlemek varken niye bununla uğraşacaktım ki…

“Tuna’ya ne dedin bu arada?” Konuyu kıskançlıktan uzaklaştırma amacıyla ve biraz önce soramadığım için buraya çekmiştim.

“Küsülecek bir durum olmadığını, senin üzülebileceğini söyledim.”

“Kendin sinirden kudururken bu nereden çıktı peki?”

“Öncelikle kuduruk sensin bebeğim ve senin için değildi Tuna içindi. Birine küsünce kafasına takıp kendi daha çok dertleniyor, canı sıkılmasın diyeydi.”

“Bir daha bebeğim de bakim, ses kesildi orada. Tam duyamadım.”

“Çeken bir yere geçseydin keşke canım ya, kısmet artık.” Yalancı bir acımayla konuştuğunda güldüm. “İnsafsızsın bi tık.”

“Adam olana çok bile bebeğim.” Amacıma ulaştığım için sırıttım. “İkna ediciliğim nasıl ama, bir dakika falan sabredebildin. Daha da kısaltırız bu süreyi, mis gibi yemin ederim.”

“Kaşınma yavrum kaşınma.”

“Kaşınırsam kaşırsın yavrum eline mi yapışır?” Sohbetin ilerlediği noktanın saçmalığı ikimizi de aynı anda güldürdüğünde rahat bir nefes verdim.

Büyüme potansiyeli yüksek bir krizi çok uzun sürmeden atlatmıştık. Bonus olarak da sesli olarak emniyetten sonra dile getirmediğim ‘sevgililik’ durumundan bahsetmiştim.

Sürece değil sonuca bakmak en iyisiydi.

En azından bu seferlik…

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm