Dert Bebesi 43.Bölüm

 43.BÖLÜM



“Uyumamış mıydın sen?”

Demir, odasından çıkar çıkmaz karşılaştığı Mert’in sorusunu başını olumsuz anlamda sallayarak cevapladı. “Uyku tutmadı.” dedikten sonra bakışları Mert’in kucağında uyumakta olan Tuna’ya çevrildi. “Yine odasına gitmeden sızmış.”

“Uyku saati geldiğinde odaya gitmemek için kıyameti koparıyor, on dakika sonra da koltukta sızıyor. Dengesizliği Oktay abimden geçmiş herhalde.” Demir, ailedeki en dengesiz olmayan kişiyi ortaya atıp kendisini aklayan Mert’e bir şey söylemeden yalnızca güldü.

“Git yatır çocuğu, uyanacak şimdi.”

Mert, Tuna’nın odasına geçerken kendisi de adımlarını mutfağa yöneltti. Uyumayı denese de uyuyamıyordu, kendisini uykudan tamamen alıkoyacak olan sertlikte bir kahve yapmakta da bir sakınca görmemişti bu yüzden.

Kahve makinesini beklerken balkonda bir sigara içip, Aralık ayının soğuk rüzgârını aklındaki düşünceleri alıp götürmesi için kullanmayı denedi. İşe yaramak bir yana, soğuk zihnini canlandırıp düşüncelerini yoğunlaştırmıştı. Kendi kendine homurdanarak mutfağa girdi.

Kahvesini alıp mutfak masasına yerleşti.

Ağzının yanmasını umursamadan kahveden büyük bir yudum aldı. Karşısındaki dolaplardan birine kilitlenen bakışlarını ayırmadan, farkında olmasa da peş peşe yudumlarla halen dumanı tüten kahvesinin dibini bulmuştu. Bardağın boş olduğunu gördüğünde sıkıntıyla nefeslendi.

Ne yaptığının farkında olmama hali bir süredir devam ediyordu. Bu halinin evdekilere de yansıdığını da biliyordu, kendi içinde yaşamayı ve onlara belli etmemeyi denese de başarılı olabildiği söylenemezdi.

Yerinden kalkıp mutfaktan çıktı. Salona geçip televizyonla vakit öldürebilirdi ama bunu hiç istemeyerek yeniden odasına geçmek için hareketlendi. Odasına girmeden önce tam önünden geçtiği başka bir kapıda durmak ise ani gelişmişti.

Tam kapanmamış olan kapı çok küçük bir boşluk kalacak şekilde aralıktı. İçeriyi göremese de kapıyı biraz iterek kendine boşluk yarattı. Uyuduğunu düşünerek bunu oldukça sessiz ve yavaş yapmıştı. Fakat görüş açısına giren görüntü tahmin ettiğinden farklıydı.

Nilperi, yatakta sırtüstü uzanıyor haldeydi. Karnının üstünde ise dizüstü bilgisayarı vardı. Kulağındaki kulaklıklar nedeniyle içeriye girdiğini ruhu duymamıştı. Bütün odağı ekranda, çatık kaşları ve hafifçe büktüğü dudaklarıyla duruyordu.

İlk aklına gelen Uras’la görüntülü konuşuyor olduğu olsa da yüzündeki ifadeye bakılırsa bir şeyler izliyordu. Tadı kaçmış gibi görünüyordu.

Demir, odaya girip kapıyı yavaşça geri kapattı. Bu hareketlilikle birlikte Nilperi’nin dikkatini çekmeyi başarmıştı. Kulağındaki kulaklıkları çıkartıp hafifçe doğruldu. “Abi?”

“Geleyim mi?” diyerek anlamsız bir soru sordu.

“Gelmişsin zaten.” demekte gecikmeyen Nilperi’yi cevapsız bırakarak yatağa doğru yaklaştı. Tuna’nın doğum gününden beri sık aralıklarla kendisiyle malum konuyu konuşmak isteyen Nilperi’yi her seferinde geçiştirmiş, en sonunda da küstürmüştü.

Dünden beri temel ihtiyaçlar dışında kendisiyle iletişime geçmemişti. Şu anki tavrı da bu yüzden olmalıydı. Aksi halde kendisini tutup yanına yatıracağını ve birlikte uyumayı teklif edeceğini çok iyi biliyordu.

“Halen küsüz belli ki, ben uyumama yardım edersin diye gelmiştim aslında.”

“Yo, değiliz.” derken suratsız suratsız bakan Nilperi’nin bu tatlı tavrına ve anında oltaya gelişine gülümsedi. Halen üzerinde duran bilgisayarı alıp kapattıktan sonra komodine bıraktı. “Filmini yarın izlersin.”

“İzlemem, hiç güzel değildi.” Yüzünü buruşturarak homurdanırken bir yandan da abisinin kendisinin birkaç katı olan bedeninin yanına yatabileceği bir boşluk açmak için kenara kaymıştı.

“İzlemeseydin o zaman fıstığım, bu saate film izlemek yeni hobin mi?” Demir yatağa uzanıp yan dönerek Nilperi’yle yüz yüze konuma geldi.

“Bu saatlerde Uras’la konuşuyordum hep, bu gece konuşamayınca böyle bir çözüm buldum. Çok özlememek için.” Demir, dudaklarını birbirine bastırıp Uras’ın adını söylerken bile gözleri parıldayan Nilperi’ye bakmayı sürdürdü.

“Ayrıldınız mı? Hayırlı olsun.”

“Abi! Kalk yatağımdan ya!” Demir, kendisini yerinden kıpırdatabilecekmiş gibi ittiren Nilperi’nin hevesi kırılmasın diye biraz geriye çekildi. “Kalkmam. Ayrıca soru sorduk alt tarafı ne bu sinir?”

“Kimden bulaştı bu sinir acaba? Genetik olabilir mi?”

Demir, daha fazla oyalanmadan sırtüstü dönüp Nilperi’yi bir bebekmiş gibi kolayca yerinden kaldırarak göğsüne yatırdı. “Böyle daha iyi oldu, kal orada.”

Nilperi yerinden gayet memnun olsa da Demir’e tavırlı olduğunu unutturmamak için göğsüne tutunup hareketlendi. Aldığı karşılık ensesinden tutularak abisinin boynuna gömülüp tamamen hareketsiz bırakılmak olmuştu.

“Kal demedim mi? Sen ne laf dinlemez bir şey oldun Peri, o heriften sonra oldu bunlar bak.”

“İki dakika Uras’tan bahsedemeyeceksin diye ödün kopuyor değil mi? O da aynı… Çok romantiksiniz.” Demir, bir yandan kardeşinin kıvırcık saçlarını düzeltip ikisini de boğmayacak hale getirmeye çalışırken bir yandan da geçiştirir gibi olumlu bir şeyler mırıldandı.

“Ayrıca…” diyerek konuşmaya devam eden Nilperi, boğuluyormuş gibi biraz boynundan çekilerek omuzuna yaslandı. “Ayrılmadık, yazarsam anında cevap verecek biliyorum ama finalleri başladı. Benim sorunlarımla yeterince boğuldu zaten, en azından sınav döneminde biraz geri çekilmeye çalışıyorum.”

Demir, hafiften ciddileşen konuyu anladığında bir an duraksadı. Uras Ankara’ya döneli dört gün oluyordu. Her ne kadar diğer abilerinden dahi kıskandığı kız kardeşinin sevgilisinin sürekli dibinde bulunması kendisi için harika durmasa da, Uras’ın Nilperi’ye nasıl iyi geldiğini bu birlikte geçirdikleri sürede gözlemleyebilmişti.

Hiçbir şey olmamış gibi davranılıyor olsa bile Nilperi’nin yüzündeki iz yeni yeni kaybolmaya yüz tutmuştu. Demir, kardeşinin bu travmayı -özellikle buna babasının sebep oluşunu- nasıl atlatacağını düşünürken ilk birkaç gün boğulacak gibi olmuştu. Kâbusları, dalıp gitmeleri, sürekli yanında ya abilerini ya da Uras’ı isteyişi hiç geçmeyecek gibiydi.

Ancak beklediğinin aksine Nilperi gerçekten iyileşmiş, duygularını bastırmak yerine atlatmayı büyük ölçüde başarmıştı. Bu süreçte ona hakkını yiyemeyeceği ölçüde destek veren isimlerden biri de Uras’tı. Bunu inkâr edemezdi.

“Bu söylediğini Uras duydu mu? Sorunlarınla boğuyormuşsun falan…” Demir cevabını bilse de sormuştu. Uras’ın bunu duysa kızacağını o bile tahmin edebiliyordu.

Nilperi sessiz kalınca daha fazla uzatmadı. Bunların kendi kuruntuları olduğu açıktı, ama haksız bulmakta zorlanıyordu. Son dönemlerde başları beladan kurtulmamıştı. Her seferinde konuya istemese de dahil olan Uras’ın tavrı bıkkın görünmese de Nilperi’nin böyle düşünmesi doğaldı.

“Her neyse, biraz az konuşsanız patlamazsınız. Özlem iyidir dinç tutar.” diyerek kestirip atacakken kendi topuğuna sıktığını biraz geç fark etti.

“Birce abla ve seni de dinç tuttu mu özlem?” Biraz kısık bir sesle sormuş olsa da kulağının dibinde konuşan kardeşini gayet net duyabildi Demir.

Ortama bir süre sessizlik hakim olurken Nilperi geri adım atan taraf oldu. “Tamam, sormadım say abi. Bu kadar anlatmak istemiyorsan anlatma sorun yok.”

Demir, Nilperi’nin geri çekilmesini bekliyormuş gibi derin bir nefes aldı. “Tutmadı Peri’m.”

Nilperi, abisinden cevap alacağına pek ihtimal vermiyorken aniden duyduğu cevapla bir an afallasa da bu uzun sürmedi. “Yani eskisi gibi hissetmiyor musun?”

Demir, bu soruya yabancı değildi. Günlerdir kendi kendine defalarca kez sormuş, cevabının kesinliğinden emin olmaya çalışmıştı.

“Hissetmiyorum abicim.”

Parmaklarını Nilperi’nin buklelerine dolayıp oynayarak kendi dikkatini dağıtmayı denedi.

“Bir tane daha sorayım mı? Yoksa hakkım bitti mi?” Tuna’dan hallice bir tavırla tatlı tatlı mırıldanan Nilperi’nin bu haline karşı koyabilmesi mümkün değildi. Hiçbir zaman mümkün olmamıştı.

“Sor.” dedi. “Merakını giderelim, sonra bu konu kapansın tamamen.”

Nilperi heyecanla kıpırdanıp abisinin üzerinde daha rahat bir hale geçmeye çalışırken dirseğini göğsünü delercesine bastırınca Demir’den acı dolu bir ses çıktı. “Yavaş fıstığım, deldin göğsümü.”

“Ay!” Nilperi kendini tamamen yana atıp üzerinden çekildi. “Özür dilerim, heyecanlandım.” diyerek uzanmak yerine oturur hale geçti. Bağdaş kurduğu bacaklarını sıkılaştırarak Demir’in iyice dibine girdi. Gözlerini kendisininkilerle aynı olan maviliklere dikerek sordu. “Peki o… O sanırım aynı hislerle gelmiş. Yani dönmüş sonuçta.”

“Bilmiyorum.” derken sesindeki tereddüdü Nilperi kolayca fark edebildi. “İki yıl önce gözlerimin içine bakarak beni terk eden biri için şimdi ne düşünmeliyim bilmiyorum Peri.”

Nilperi şaşkınca açılan ağzını kapatma ihtiyacı duymadan abisine baktı. “Terk etmek mi?”

Demir, bu tepkiyi yadırgamadı. Oktay dışında kimseye bu konu hakkında bir şey söylemişliği yoktu. Mert ve Nilperi, normal bir ayrılık yaşandığını ve Birce’nin şehir değiştirdiğini biliyorlardı. Demir’i terk edip ulaşabileceği bir araç bırakmadan çekip gittiğinden haberleri yoktu.

Anlatmamak için çok bir sebebi yoktu aslında. Ama sıra bu konuya gelemeden ailecek gündemleri o kadar büyük olaylarla sarsılmıştı ki Demir bu konuyu hafızasından fark etmeden silivermişti.

Birce’ye aynı bakamıyor oluşunun en büyük nedeni belki de buydu.

Annesini kaybederken, baba demeye utandığı adam yüzünden bir anda tüm dünyaları tersine dönerken yanında Birce olsaydı belki de bugün oldukları durum farklı olurdu. Şimdi bütün bunları bir kenara bırakıp Birce’ye yeniden aşkla bakmakta zorlanıyordu.

Demir, bunları yeniden zihninde dolandırırken farkında olmadan cevapsız bıraktığı Nilperi abisinin halini gördüğünde sıkıntıyla iç çekti. Eğilip dudaklarını yanağına bastırdı, geri çekilmek yerine dudakları sakallarına yaslı halde biraz bekledi.

Üzerine dökülen sarı bukleler Demir’in düşüncelerinden sıyrılmasına yardımcı olurken kolunu üstüne doğru eğilmiş olan Nilperi’ye sarıp göğsüne bastırdı.

“Hiçbir sorun yokken gittiyse, belli ki kaybeden o olmuş abi. O gün kapıda duran kadın halinden fazlasıyla pişman görünüyordu.”

Kollarını sarabildiği kadar sıkıca abisine dolayıp çenesini göğsüne yaslayarak yüzüne baktı. “Hem benim işime gelir zaten. Bir tek beni sev.” dedikten sonra bir an duraksadı. “Bi de Tuna’yı sevebilirsin. Kalanlara gerek yok.”

Demir, bu düzeltmeye gülümsedi. Nilperi’nin duygusal olarak annesinin bir kopyası olmasına sık sık hayran kalıyordu. Ne abilerine ne de babasına benzemiyordu. Hiçbirinde herkese yeten bu denli fazla merhamet ve sevgi yoktu.

“Senin yerini kimsenin dolduramayacağını bilmiyorsun sanki Peri’m.”

“Ama tekrar duysam fena olmazdı.” Şımarık bir tavırla dudaklarını büktüğünde Demir yanaklarını avuçlarına alıp sıkmaya başladı.

Nilperi çoktan mızmızlanmaya başlasa da içten içe halinden gayet memnundu. Birce ile ilgili bir sıkıntısı yoktu, abisi isterse ona söz düşmeyeceğinin de farkındaydı. Ama bu işin altında başka hiçbir sebep yoksa ve kafasına esti diye gidip iki sene sonra geri geldiyse gerekirse bu ilişkiyi engellemekten de çekinmezdi.

 

~

 

 

“Ağzıma sıçtın Kimyon ya, al derimi soy gitsin be.” Uras koridordan gelen Baran’a ait sızlanmaları takmadan mutfaktan aldığı suyla odasına doğru ilerlemeye başladı. Adım seslerini duyan Kimyon hızla yanına ulaşıp bacaklarına sürtünmeye başladığında ise durmak zorunda kalmıştı.

“N’oldu kızım? Baran’dan kaçıyorsun değil mi?” Suyu bir adım geri atıp mutfak tezgahına bıraktıktan sonra eğilip kediyi kucakladı. Kimyon bu anı bekliyormuş gibi kafasını yüzüne sürterek sakin sesler çıkartmaya başlarken Baran da görüş açısına girdi.

“Bu kedi ikimizi de aynı süredir tanıyor. Aynı gün tanıştık, aynı evdeyiz. Peki bu çifte standardın hesabını kim verecek. Nankör!” Eliyle Uras’a sırnaşan Kimyon’u işaret ederek homurdandı.

“Kime nasıl davranacağını biliyor benim kızım.” Kimyon övüldüğünü anlamış gibi miyavladığında Uras gülerek kulaklarının arasını öptü.

“Bitirdin mi soruları?” Uras, Baran’ın sorusuna başını olumlu anlamda sallayarak cevap verdi.

“Bi’ maçımız var o zaman.” Baran salona doğru yönelirken Uras arkasından seslendi. “Peri uyumadıysa gelirim, heveslenme.”

“Ulan herkes mi ikinci plana atar be… Önce Kimyon şimdi sen…” Kendi kendine dramatikleşen Baran her ihtimale karşı oyun konsolunu açmakla uğraşırken Kimyon da havada durmaktan darlanmış olacak ki kendini yere bıraktırmaya çalışıyordu.

Uras onu yere indirdikten sonra odasına bıraktığı telefonu almak üzere ilerledi. Saat neredeyse gece ikiye geliyordu. Sevgilisinin bu saate kadar dayanma ihtimalinin oldukça düşük olduğunu bilse de denemekten zarar gelmez diye düşünmüştü.

Akşam erkenden ortalardan kaybolmasının sınav haftasıyla olan bağlantısının farkındaydı. Yarınki sınavı atlatırsa geriye kalanlarla bir sıkıntısı olmayacaktı, bu yüzden bu akşamlık itiraz etmemişti. Ama bu deli gibi özlemiş olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Nilperi’nin yanında olmasına zaten ihtiyacı vardı, mesaj dahi alamayınca ise iyice darlanmıştı.

Siz: Uyudun mu güzelim? (01.49)

Mesajını yollayıp bekleme süresini masasını savaş alanı halinden biraz kurtarmak için çabalayarak öldürdü. Henüz iki dakika geçmeden bildirim sesi duyduğunda telefona uzandı.

Peri’m: Nereden güzelin oluyorum (01.50)

Uras hızla çatılan kaşlarıyla ekrana bakarken bu mesajın anlamını çözmeye fazla zaman harcamadan direkt olarak rehbere girip ismini buldu.

Telefon çaldığı anda açıldığında ilk konuşan kendisiydi. “Peri? İyi misin güzelim sen?”

“Peri yok, üç büyük modelini versek.”

Uras karşı taraftan gelen sesle derin bir nefes aldı. Telefonun başındaki ismin Nilperi olmadığını anlamak rahatlamasını sağlamıştı.

“Abi gece gece canıma kastın mı var? Bir şey oldu sandım, tripli tripli yazmışsın.”

“Adrenalin iyidir uykun açılır.”

“Eyvallah Demir abi, eksik olma.” Yarı alaylı tavırla konuştuğunda Demir onayladı. “Olmam olmam, ben buradayım hep.”

Uras, Demir fısıldayarak konuştuğu için az çok durumu anlayarak sordu. “Uyudu değil mi?”

“Onuncu rüyasını görüyor muhtemelen.” Uras, beni görüyordur demek istese de uçağa atlayıp yanına gelme potansiyeli olan Demir Özkan etkeni nedeniyle kendisini tuttu.

“Anladım abi, iyi geceler o zaman.”

“İyi geceler koçum iyi geceler, bir sıkıntı yok değil mi? Önemli bir şeydir diye cevap verdim mesaja, işin dalgası bir tarafa.”

Uras hafifçe gülümsedi. Demir’in Nilperi’ye her an, geri kalanlara keyfine göre denk gelen samimi tavrıyla karşılaşmak garip geliyordu halen.

“Yok, öylesine yazdım belki uyumamıştır diye. Özlemişim sevgilimi.” Son kısmı Demir’in bam teline basacağını bile bile eklemişti.

Demir de kendisini şaşırtmadı. “Lan gece gece fısıldayarak kızılmıyor da, kapat telefonu yat zıbar hadi.” Uras suratına kapanan telefonla kendini tutamayıp gülmeye başladı. Bir anı diğerini tutmuyordu.

“Uras! Nil’i de getirip gel lan bari, bir el atardık.” Baran’ın salondan seslenişini duyduğunda odada oyalanmadan yanına geçti.

Televizyonun karşısındaki koltuğa kurulmuş olan Baran’ın yanına geçerken konuşmaya başladı. “Uyumuş zaten Peri.”

“Lan!” Baran’ın aniden yükselen sesiyle ters ters suratına baktı. “Ne bağırıyorsun oğlum neye şaşırdın anasını satayım?”

“Canım yengem Nil uyuduysa kimle kıkırdıyordun bu saatte içerde? Yazıklar olsun…” dedikten sonra suratına doğru gelen tükürükle, Uras’ın eli istemsizce suratına kapandı.

“Baran!” Şoku atlattığında Baran’ın kafasına bir tane patlattı. “Manyak mısın yıkadın yüzümü tükürüğünle!”

“Onu yengemi aldatırken düşünseydin kardeşim, ben az bile yapt-…”

“Siktirtme şimdi aldatmasını ne senaryolar kuruyorsun kafanda, kendi kendime güldüm.” Uras, güldüğü kişinin Demir olduğunu söylerse bu kez zaten herkesin diline dolanan Demir-Uras romantizminin iyice büyüyeceğini düşünerek geçiştirdi.

Mert ve Baran aynı kasaydı, Uras olacakların fragmanını İstanbul’dayken izlemişti.

“Hadi başlat şu oyunu.” diyerek ekranı işaret etti. Ardından oyun kollarından birini eline aldı.

“Neyse yengemin intikamını oyunda seni dümdüz ederek alırım artık.” Uras kısık sesle sabır dileyerek oyuna odaklanırken Baran da halinden oldukça memnundu.

Maçın yarısını geride bıraktıklarında her zamanki gibi atışa atışa oynamayı sürdürüyorlardı. Uras sinirden hata yaptıkça Baran bunun avantajını kullanıp öne geçiyordu.

“Lan düzgün oyna elimde kalacaksın gece gece!” Uras homurdanırken Baran ona cevap veremeden önce Uras’ın telefonuna üç kez peş peşe gelen yüksek sesli bildirimlerle birlikte ikisinin de dikkati dağıldı.

“Peri mi?” Uras telefonu az önce Baran’ın kafasına attığı için şu an ekranını göremiyordu.

“Yok, kayıtlı olmayan numara. Whatsapp’tan gelmiş.”

Uras anlam veremeden telefona uzandı. Baran da maçı durdurup merakla ona bakmaya başladı. Bu saatte kayıtlı olmayan bir numara ne mesajı atardı ki?

Uras telefonun kilidini açıp gelen mesajlara girdiğinde ilk mesajın bir fotoğraf olduğunu gördü. Gördüğü fotoğrafı algılaması ise birkaç saniyesini almıştı.

Hemen sonrasında gelmiş olan iki mesaja daha bakarken yüzünde oluşan ifade Baran’ın da ciddileşmesine sebep oldu. “N’oldu oğlum? Ne gördün hayalet görmüş gibi beyazladın?”

Baran, Uras’ın cevap vermeyeceğinden emin olduğunda merakını bir an önce giderme isteğiyle elindeki telefonu tutarak ekranı kendisine doğru çevirdi.

Ekranda duran resmi gördüğünde ise gözleri sonuna kadar açılmıştı.

“Lan ben… Ben dalga geçiyordum az önce! Lan sen Nil’i cidden mi aldatıyorsun aptal herif?”

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm