Dert Bebesi 36.Bölüm (1.kısım)
36.BÖLÜM - 1.kısım
- Uras
“Biraz daha yavaş gidelim, yanlışlıkla
yetişiriz falan böyle gidersek.”
“Uras!” Sürücü koltuğunda oturan babam
aynadan benimle göz göze gelip uyarır gibi adımı seslendiğinde tepkisizce
yüzüne baktım.
“Doğru söylüyor, telefon aniden kapandı.
Belli ki bir şey oldu, ya yetişemezsek?” diyen sağımda oturan Mert’ti.
“En yakındaki ekipler zaten
bilgilendirildi, biz her ihtimale karşı gidiyoruz. Onlar birazdan ulaşmış
olacak. Onuncu kez anlatıyorum benim sinirlerimi hoplatmayın.”
“Peki onlar da yetişemezse?” Kısık bir
sesle sorsa da hepimizin duyup sessizliğe boğulmasına yol açan Demir abiye
baktım. Dümdüz bir şekilde ön camdan yola bakıyordu.
Babam hiçbir cevap vermediğinde ağrımaya
başlayan başımı ovuşturarak geriye yaslandım.
Peri’nin Mert’i araması en beklemediğimiz
anda gerçekleşmişti. Hepimiz aynı odada olsak da onun sesini sadece Mert
duyabilmişti. Ve söylediğine göre tek duyduğu ‘abi’ diye seslenmesi ve ardından
ağlamaya başlayıp telefonu kapatmasıydı.
Sonrasında telefona asla ulaşılamamıştı.
Tek olumlu yanı sinyalden yerlerinin bulunmuş olmasıydı. Telefon hareketsiz
halde görünmeye devam ediyordu, yani bir ihtimal oldukları yerden hareket
etmemiş olabilirlerdi. Ama ağır basan taraf korkunç dursa da tam tersiydi.
Telefonu fırlatıp uzaklaşmış olabilirlerdi.
Bu anın ardından toplam kaç dakika daha
geçti emin olamasam da araba yavaşladığında irkilerek kendime geldim. Başımı
durmak üzere olduğumuz alana çevirdiğimde bizim önümüzde olan polis aracının
beklediği noktada bir sivil araç vardı.
Babamın bahsettiği diğer ekip sanırım
çoktan gelmişti çünkü etrafta minik bir kalabalık vardı.
Araba durduğunda beşimizin de inmesi
saniyeler almıştı. Aceleyle arabaların yanına yürürken gözüme çarpan kişiyle
kesik bir nefes alarak seslendim. “Tuna!”
Benim sesimi duyduğunda bakışları elini
tuttuğu polisten ayrılıp bize döndü. Hepimizde dolaşan gözleri kıpkırmızıydı.
Uzun bir süredir ağlıyor olduğu uzaktan dahi belliydi. En yakınındaki isim
Oktay abiydi. Hızla ona doğru koştuğunda Tuna da sarsak adımlarla biraz
yaklaştı. Hemen ardından artık abisinin kucağındaydı.
Ağlayışı gittikçe artarken sıkıca Oktay
abiye sarılmasına burukça gülümsedim. Ardından kendime gelmiş gibi bakışlarım
ileride duran kalabalığa döndü.
Gözlerim kalabalığın içinde tanıdık bedeni
arasa da aradığıma ulaşamamıştım. Ben Peri’nin nerede olduğunu soracakken
duraksamama sebep olan ise kimsenin kendisini tutmasına izin vermeden babasının
üzerine hızla atılan Demir abiydi.
Ağır küfürlerle birlikte üstüne saldırması
oldukça kısa sürmüştü. Etraftaki polislerin müdahalesiyle geri çekilmek zorunda
kalmıştı.
“Peri nerede?” Kendisini tutan polislere
rağmen öne atılıp bağırarak sorduğunda kimseden ses çıkmadığında yerimde
sallanır gibi hissettim.
Tuna buradaydı. İkisini alıkoyduğu açıkça
ortada olan babaları da buradaydı.
Peri neredeydi o zaman?
“Biz geldiğimizde yalnızca bu araç vardı
komiserim. Kayıp şahıslardan yalnızca biri ve üç şüpheli de aracın dışındaydı.
Ayrıca araç anahtarı da hiçbirinin üzerinden çıkmadı.”
Polis memurlarından birinin, bizimle
birlikte gelen komisere yaptığı açıklamayı dinlerken bahsettiği şüpheli
kişilerin kim olduğunu algılayabilmek için gözlerimi etrafta gezdirdim. Polis
aracının içinde oturduklarını yeni fark ettiğim iki adamın kim olduğu hakkında
bir tahminim yoktu.
“Konuşmadı mı bu herif?” Babam eliyle
Demir abiden uzaklaştırılmış olan adamı işaret etti. “Herkes buradaysa Nilperi
nerede?”
“Susuyor sadece.”
“Konuşur konuşur, güzel güzel sorarsak
paşa paşa konuşur.” derken onu tutan polislerin yanına ilerleyip birini kenara
çektikten sonra koluna kendisi yapıştı.
“Tuna’yı arabaya götür Oktay, soğuk hava.”
Tek problemin havanın soğukluğu olmadığını Tuna hariç hepimiz biliyor olsak da
kimse bir şey söylemedi. Oktay abi babamı başıyla onaylayıp kucağında ağlamayı
sürdüren Tuna ile birlikte biraz önce inmiş olduğumuz araca ilerledi.
Bakışlarımı babama ve hemen yanında duran
adama odakladığımda neredeyse herkesin aynı halde olduğunun farkındaydım. Soru
işaretleri çok fazlaydı ve biz durmadan vakit kaybediyorduk.
~
“Kendi yetmedi kendinden daha sorunlusuna
da peşine takmış. Delireceğim bitmiyor bu aptal herifin yarattığı sorunlar,
sikti attı hepimizin hayatını.”
Kaçıncı turunu attığını bilmediğim Demir
abi söylenmeye devam ederek koridorda yürürken başımı oturduğum yerde duvara
vurmaya devam ettim. Benzinliğe gidip Tuna’yı bulmamızın üzerinden neredeyse
iki saat daha geçmişti.
Babam bir şekilde o adamı konuşturmuştu
ama elimize geçen doğru dürüst bir şey yoktu. Tek anlaşılan yardım alacağım
ayağına Soner isimli bir piçin de konuya dahil edildiğiydi. Peri bizi
aradığında geri kalan üç aptal ne olduğunu anlayamadan ellerinden iki araba
anahtarını da alıp ikinci arabayla kaçmıştı.
Tabi atladığım en önemli ayrıntı da şuydu:
Kaçarken Peri’yi de götürmüştü.
Bunu düşündüğümde hissettiğim daraltı
artmış ve fark etmesem de başımı geriye daha sert vurmaya başlamıştım.
Yanımdaki sandalyede oturan Mert omuzumu dürttüğünde irkilerek ona döndüm.
“Patlamıyor zorlama artık, kafan yamulursa
Nil beğenmez.” Sinir bozukluğuyla güldüm. O da aynı ifadeyle bana bakıyordu.
Hepimiz yorgunduk, korkuyorduk.
“Beğenir.” diye mırıldandım. “Ama çok
dalga geçer, diline düşülmez onun.”
“Çenesini benden aldığına inanıyorum.
Oktay abim sessiz sakin bir tip, Demir abim desen yılda birkaç kez uzun
konuşur.” Eliyle o sırada tam önümüzden geçmekte olan Demir abiyi gösterdiğinde
bakışlarımız kesişti. Üçümüz arasında garip bir an yaşandığında sanırım babam
odadan çıkmamış olsaydı bir süre daha devam edecektik.
Bize hiçbir şey söylemeden koridorun diğer
kısmına yöneldiğinde kaşlarımı çatarak ayaklandım. “Baba?”
Boğazını temizler gibi bir ses çıkartıp
bize döndü. “Söyle.”
“Nereye? Bir gelişme mi var?”
Tereddüt ettiği anda cevabın ne olduğunu
anlayarak hızla yanına adımladım. “Bir şey olmuş, buldunuz mu? Gidelim.”
“Kesin bir şey yok Uras, bakacağız gidip.”
“Bakalım.” Demir abi ve Mert’in de
yanımıza doğru geldiğini duyumsadım. Babam başını yavaşça olumsuz yönde
salladı. “Siz gelmiyorsunuz, eğer yanlış alarm değilse ben Nilperi’yi alıp
geliyorum. Orada sizi zapt etmekle uğraşamam.”
“Kadir amca b-…” Mert cümlesini
bitiremeden babam böldü. “İtiraz kabul etmiyorum, uzattığınız her dakika vakit
kaybettiriyorsunuz. Nilperi için sakin kalın ve oturun. Hadi.”
Bizi nasıl susturacağını gayet iyi
biliyordu çünkü üçümüzden de ses çıkmamıştı. Babam gözden kaybolurken derin bir
nefes alarak gözlerimi kapattım. Geri döndüğünde yanında Peri’nin de olması
için sessizce yalvarır haldeydim.
“Oktay’a yazsanıza biriniz. Telefonum
kapanmış benim.” Demir abiyi onaylayıp telefonuna gömülen Mert’i amaçsızca
izlemeye başladım. Kalan süreyi nasıl geçirebileceğim hakkında hiçbir fikrim
yoktu.
Yeniden yerleştiğim sandalyede rahat
etmeye çalışırken uyumayacağıma adım gibi emin olsam da artık yanan gözlerimi
kapatıp öyle beklemeyi sürdürdüm.
Pek birbirimizle iletişim kurmadan
sabırsızca geçirdiğimiz bir süreden sonra telefonum çalmaya başladığında hızla
çıkarttım.
“Babam arıyor.” dediğim anda ikisi de
doğrulup bana odaklandılar. Telefonu açar açmaz hoparlöre aldım. “Buldunuz mu?”
diyerek yanıtlamıştım direkt.
“Bulduk Uras, bulduk oğlum.” Kendimi
tutamayıp gülümsedim. Kısıkça şükür cümleleri mırıldanırken Demir abi araya
girdi. “Telefonu Peri’ye verseniz, sesini duyalım gelene kadar.”
Kısa bir sessizlik oldu.
“Baba? Peri’yi bulduk dedin az önce, ver
telefona işte.” Babamın aldığı sıkıntılı nefes duyuldu. “Şu anda telefona
veremem Nilperi’yi, size konum atarım yanımıza gelirsiniz.”
“Nereye geliriz? Eve mi?”
“Hastaneye Uras, muhtemelen strestendir
ama biz geldiğimizde baygındı. Soner denilen it de yok ortada, her ihtimale
karşı yakındaki ilk hastaneye geçiyoruz.”
Telefonu tutan elimi sabit tutmakta
zorlanırken hızla ayaklandım. Üçümüz de farkında olmadan senkronize şekilde
ayağa kalkmıştık. Ne kadar süredir baygındı ya da neden bayılmıştı gibi sorular
beynimde dönüp dururken apar topar dışarıya çıktık.
Direksiyona kim geçerse geçsin normalin
üstü olacağı belli olan yolu Demir abinin çabasıyla kısa bir sürede
tamamladığımızda yoldayken babamdan oda numarasını aldığımız için oyalanmadan
oraya yöneldik.
Biz gelene kadar uyanmış olma ihtimali
düşüktü ama yine de odaya girdiğimizde mavilerini görebilseydim geçirdiğim korkunç
saatleri bir solukta silip atabilirdim.
“Burası.” Mert’in eliyle işaret ettiği
kapıya baktım. Yavaşça açtığı kapıdan en arkada ben kalacak şekilde girdik.
Birkaç adım ilerlediklerinde ben de
içeriye doğru yürüdüm. Üçüncü adımımda artık odanın geri kalan kısmını da görür
haldeydim.
Nasıl göründüğüne bakmaya çekinerek ilk
önce bakışlarımı babama çevirdim. Peri’nin elini tutuyor olduğunu gördüğümde
yüzümde minik bir gülümseme peydahlandı.
Ardından cesaretimi toplayıp Peri’ye
döndüm. Yüzüne baktığımda ise gözlerimin bir an sonra taşacak gibi dolmasına
engel olamamıştım.
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder