Dert Bebesi 16.Bölüm

 16.BÖLÜM



Nilperi, Tuna’nın daldığı uykunun iyice derinleştiğini fark ettiğinde elinde duran telefonu yavaşça çekti. Telefonu kulağına yaklaştırırken aynı anda da yatağı çok sarsmadan ayaklandı. “Çok sevgili arkadaşınız çoktan sızdı Uras Bey, siz de uyumadınız umarım.” Fısıldayarak konuştuktan sonra adımlarını odasındaki minik balkona yönlendirdi.

“Var mı bende o göz? Biraz seni dinleyeceğim şimdi.”

Nilperi, kendini balkondaki sandalyeye bıraktı. Kasım ayına girmiş olduklarını pek hesaba katmamıştı balkona çıkarken, hava oldukça serindi.

“Ne anlatacağım ki ben sana? Sen anlat ben dinleyeyim.” diye mırıldandı hafif çekingen bir sesle. Yaklaşık bir haftadır her gün sesini duyuyor olsa da tam olarak üzerindeki gerginliği atabilmiş değildi. Ki zaten genelde konuşmalar Tuna-Uras diyaloglarıyla geçiyordu.

Ancak Tuna uyuyakaldığında Uras bıkmadan Nilperi’yi kendisine alıştırma çalışmalarına devam ediyordu. Bir nevi önce Tuna’yı, sonra da ablasını uyutuyor sayılabilirdi.

“Ne yapacaksın benim borazan gibi sesimi yavrum? Sen tatlı tatlı konuş işte, hem sesin uykumu getiriyor gibi oluyor. Dört saatlik uykumu beş saat yapsan ne olur yani?” Uras kendini acındırır gibi konuşurken, uyku konusunun Nilperi’nin zayıf noktası olduğunu bildiğinden dolayı rahattı.

“Senin sesin de güzel ki, ilk duyduğumda da düşünmüştüm bunu hatta. Ama sen beni iltifat yağmuruna tuttuğun için kilitlenip ne diyeceğimi unutuyorum hep.” Uras, sitemle konuşan Nilperi’yi gülümseyerek dinliyordu. Aynı mızmızlanmaları gözünün önünde, ona çok yakınken de duymayı diledi içinden.

Sesini duydukça, fotoğraflarına baktıkça sabırsız bir adama dönüşüyordu.

Bugün farkında olmadan kırdığı ağır potun etkilerini aslında yeni yeni görüyordu. Nilperi’nin hem kendisi hem de annesi olmaya çalıştığı barizdi. Bazen mızmız bir kız çocuğuna dönüyordu bazense henüz birkaç haftadır tanıdığı kendisine bile anaç bir halde yaklaşıyordu.

Tuna’nın da bunda büyük bir rolü olmalıydı.

“Bu kadar büyüleyici olmasaydın o zaman Peri. Üzgünüm, iltifat alma önceliği hep sende kalacak.”

Uras, telefonu kaplayan sessizlikten dolayı bir an aramanın sonlandığını düşündüyse de biraz sonra zar zor duyabildiği iç çekişle birlikte sırıttı. “Madem susacaksın bari görüntülü arasaydım güzelim, sen susarken ben de önemli bir işle uğraşırdım.”

“Önemli iş mi?”

“Önemli önemli, dur arıyorum.” Nilperi, ne olduğunu anlayamadan kapanan telefonla şaşkınca kalakaldı. Saniyeler sonra ise ekranına düşen görüntülü arama bildirimiyle bakışıyor haldeydi.

Ne yapacağını bilemeden telaşla donakaldığında etrafına bakındı. Telefonla konuşuyor olduğu ve kendisini fotoğraflardan birçok kez görmüş biriyle görüntülü konuşacaktı. Kulağa çok da garip gelmiyordu. Sadece heyecanlıydı.

“Kulaklığımı alayım.” diyerek ayaklandı. Uras kendisini duyuyor gibi sesli konuşmuştu, o sırada çoktan açacağına dair umudu kesmiş olan adamdan habersizdi.

Odadan kulaklığını ve hırkasını alıp balkona döndü.

Hırkayı apar topar üzerine geçirdiğinde kulaklıkları da taktı. Arama sona ermişti. Derin bir nefes alıp cevapsız görünen aramanın üstüne dokundu. Saniyeler içinde cevaplandığı için irkilmişti. Bir anda önünde beliren yüze bakmaya başladı.

“Peri?” Nilperi, birçok kez zihninden sesini ve yüzünü birleştirmeyi denediği Uras’ın üstüne üstlük ondan duymaya bayıldığı şekilde ‘Peri’ demesiyle yutkundu.

Uras’ın hali de çok farklı değildi. Balkonda olduğunu anladığı kızın, rüzgârdan uçuşan kıvırcık sarı tutamlarını kaçırmamak ister gibi pür dikkat izliyordu. “Açmayacaksın sanmıştım.” diyebildi.

“Kulaklığımı almak için odaya geçmiştim.”

Kısa bir an ikisi de sessizce bekledi.

Ardından şaşırtıcı bir şekilde ilk konuşan Nilperi oldu. “Uras…” diyerek başladı ama sonrasında ne diyeceğini bilememişti.

“Efendim yavrum?”

“Teşekkür ederim.” Uras, bunu duymayı beklemediği için biraz afalladı. Ne için teşekkür ediyordu?

“Ne için teşekkür ediyorsun?”

Nilperi, küçük bir çocuk gibi omuz silkti. “Her şey için.”

“Teşekkürlük bir şey yaptığımı sanmıyorum Peri, ne demek istediğini açıkça söyle güzelim.”

Nilperi, gerçekten hiçbir şey anlamamış gibi bakan Uras’ın bu haline tebessüm etti. “O kadar uzun zamandır hayatımdaki her şey kötüye gidiyordu ki, çıkılmaz dediğim yerden aslında dönülebileceğini gösterdiğin için teşekkür ederim.” Konuşmayı bitirdiğinde başı istemsizce omuzuna doğru düşmüştü. Sonrasında ilk görüntülü konuşmanın bu denli ciddi olmasının biraz saçma olabileceğini düşünerek hızla yönünü değiştirdi. “Bir de Tuna’yı uyuttuğun için tabii, mahvediyordu beni biliyor musun?” Gözlerini kocaman açarak bunu gerçekten korkunç bir şeymiş gibi dile getirdiğinde Uras da kendini tutamayıp güldü.

Uras, ilk cümlelerine cevap vermek istese de Nilperi’nin konuyu değiştirmek istediğini anlayarak ona uyum sağladı. “Tuna’nın muhabbeti inanılmaz sarıyor bu arada, inanılmaz bir çocuk.”

Nilperi, başını geriye atarak duyduklarına gülmeye başladı. Bahsettiği muhabbetlerin içeriği genelde Tuna’nın gün içindeki tüm aktivitelerini anlatması ve Uras’ın da bunları severek yapıp yapmadığını öğrenmekti. Bugün Uras’ın boyama kitabı olup olmadığıyla ilgili konuşmuşlardı mesela. Ve evet, kesinlikle sarıyordu.

Uras, yüzünü kaplamasına engel olamadığı huzurlu bir ifadeyle Nilperi’nin içten gülüşlerini izlemeyi sürdürdü.

“Tuna seni çok sevdi, gündüz de sürekli bahsediyor.” Sonunda gülmeyi bırakıp sakince konuşabildiğinde yeniden bakışlarını ekrana çevirdi.

“İyi iyi, senin de bilinçaltına işlesin. Rüyana falan gireyim arada.”

“Tuna bahsetmese de aklımdasın Uras. Sorun değil.” Uras aniden gelen bu denli net olmasını beklemediği itirafla şaşırsa da elinden geldiğince tepkisiz kalmayı denedi. “Yalnız olmamama sevindim o halde.”

“Bakim nasıl seviniyorsun.” Nilperi’nin sesini kalınlaştırmaya çalışarak söyledikleriyle ikisinden aynı anda yükselen kahkahalar birbirine karıştı.

“Replik çalma yavrum, biraz özgün ol.” Uras, kendisine dil çıkartıp ‘kesin öyle yaparım’ der gibi bakan Nilperi’yi tutup göğsüne bastırma isteğiyle doldu bir an için. Her seferinde gözü bir sonraki adımda kalıyordu.

Yanında olsa bu kez ne isteyeceğini henüz bilmiyordu ama içinde bitmek bilmeyen bir heves vardı.

Yaklaşık bir saat boyunca alakalı-alakasız birçok konudan konuşmuşlardı. Çoğunlukla birbirleriyle uğraştıkları için konuşma asla ciddiye binmemişti. İkisinin de istediği buydu o an için zaten.

Uras, Nilperi’nin kendisiyleyken bir şeylerden kaçıyor olduğunu, kafasının rahat olduğunu artık tamamen kavramıştı. Dolayısıyla şu an için tek derdi bunun devamlılığını sağlamaktı. Nilperi de bu şansı güzelce değerlendirip iyice rahatlamıştı.

“Üşümeye başladın sanki?” Uras, konuşma boyunca birkaç kez daha sorduğu soruyu yineledi. Bu sefer Nilperi’nin gerçekten üşüyor olduğunu hareketlerinden anlamıştı. Saat ilerledikçe hava dah soğuyordu zaten.

“Çok azıcık üşümüş olabilirim. Ama bir şey olmaz.” Nilperi, normalde soğuğa çok da dayanıklı değildi. Ama konuşarak içeri geçerse ya Tuna’yı uyandıracaktı ya da abilerinden biri bu saatte kimle konuştuğunu sormak üzere yanına damlayacaktı.

“Saçmalama yavrum, hasta mı olmaya çalışıyorsun? İçeri geç hadi.”

Nilperi dudaklarını büküp mırıldandı. “İçeride konuşamam, kapatmak istemiyorum telefonu.”

“Fazla ısırılası duruyorsun, kolla kendini Peri. Dişimi kamaştırma benim.” Nilperi bu kez kıkırdadı. “Çok ayıp, biraz önce Kimyon’a kızıyordun ısırdı diye, aynısını sen mi yapacaksın?”

“Kimin kızı işte, ne yapalım bizi de böyle kabul eden etsin.” Uras’ın acıklı bir tavırla konuşmasına göz devirdi. “Ağla bir de, tamam Kimyon da sen de ısırabilirsiniz. Üzülmeyin.”

“Teşekkür ederiz.” dedikten sonra ekledi. “Ve iyi geceler diliyoruz ikimiz de. Çünkü gözümün önünde titriyorsun Peri. Doğru içeriye güzelim, hadi. Yarın yine konuşuruz, ben buradayım. Erkenden uyanıyorsun, erken yatmış olursun. Dinlen.”

Nilperi, itiraz etmek istese de Uras’ın kararlı tavrını aşamayacağından emin olarak kabullendi. “Tamam, iyi geceler o zaman. Sen de uyumayı deneyeceğine söz ver kapatmadan.”

Uras, gülümseyerek onayladı. “Söz, ben de uyumaya çalışacağım. Tatlı rüyalar güzelim.”

“Sana da tatlı rüyalar olur umarım.” Nilperi’nin imayla söylediklerinden sonra birkaç saniye birbirlerine boş boş sırıtarak bakıp telefonu kapattılar.

Nilperi, telefon kapandığında kısa bir an yerinden kıpırdamak yerine kendi kendine kollarını sarıp bedenini kapladı. “Görüntülü konuşma her seferinde ona bu kadar sarılasımı getirecekse işimiz iş Nilperi Özkan. Kolay gelsin şimdiden.” Söylene söylene odaya geçti. Tuna bıraktığı halin neredeyse tam tersine dönmüş yatağı tavaf etmiş halde uyuyordu.

Açılan örtüyü düzeltip Tuna’yı hafifçe öptükten sonra üzerindeki hırkaya daha da sarınarak koridora çıktı. Ne kadar üşümüş olduğunu sıcağa geçince daha iyi anlamıştı.

Banyoya girmek üzere koridorda bir iki adım atmışken salondan yansıyan ışıkla henüz yatmayan birilerinin olduğunu fark etti.

Genelde ertesi sabah fazlaca erken uyandıkları için abileri de çok geçe kalmadan uyumak ya da en azından dinlenmek üzere odalarına geçerlerdi. Saat neredeyse gece yarısına geliyordu. Kimin uyumadığını merak ederek adımlarını yavaşça salona yönlendirdi.

Kapıdan girmek üzereyken içeriden kulağına dolan seslerle hepsinin uyanık olduğunu fark etmişti. Kaşları merakla çatılmış halde salona girecekken Oktay abisinden duyduğu cümleyle birlikte bulunduğu yerde sallanır gibi oldu.

Duvara yasladığı elinden güç almaya çalışarak dinlemeyi sürdürse de aklı çoktan bulanmaya başlamıştı. Titremeye başlayan bedenini tamamen duvara dayadı.

Henüz biraz önce duyduğu şeyi atlamamışken bu kez Demir abisinin konuşması ve net bir şekilde anladığı durumla avucunu hızla ağzına kapattı. Aksi halde tüm duyduklarını kocaman bir çığlıkla zihninden silmeye çalışacaktı.

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm