Dert Bebesi 21.Bölüm

 21.BÖLÜM



- Uras

 

“Şimdi de ben bakayım ateşine.” Tuna’nın beni taklit ederek Peri’nin alnını öpmesine içimden gülerken ifademdeki ciddiyeti koruyarak sordum. “Var mıymış ateşi?”

Biraz duraksadıktan sonra yeniden öptüğünde bu kez kendimi tutamadım. Muhtemelen nasıl anlaması gerektiğinden emin olamıyordu.

“Benim dudağım anlayamadı galiba Uras, sen bak.” Morali bozulmuş bir halde bana baktığında saçlarını karıştırıp Peri’ye doğru eğildim. “Ay yeter, alnım aşındı kaç kere ateşime baktınız? Uyumak istiyorum.”

Uyumaya devam ettiğini düşündüğüm Peri aniden cırlayınca irkilmiştim. Tuna da şaşkın görünüyordu. “Bana kızma, Uras’a kız. O öğretti.”

Peri yatağın ortasında uzanıyorken biz iki yanında oturuyorduk. Tuna eliyle beni işaret ettiğinde bu kadar hızlı satılmayı beklemiyordum gerçekten.

Sabah konuştuktan sonra Peri benim ısrarımla yeniden uyumuş olsa da ben gözümü bile kırpmamıştım. Öğrendiklerimi sindirmek ve özellikle bundan sonra ne olması gerektiğini düşünmek uyumama engel olmuştu. Çok geçmeden de Tuna uyanmıştı zaten.

Ablasının yorgun olduğunu ve uyanmaması gerektiğini bir kez söylemem yetmişti, benden daha dikkatli davranmış fısıldayarak konuşmuştu. İkisi arasındaki bağın farklı olduğunu her dakika daha da iyi anlıyordum.

Tuna, ablasının yanına sırnaşıp sarılırken Peri’yle göz göze geldik. “Dışlanmış hissettim böyle.” diyerek diğer tarafından da ben sarılınca Peri gülerken, Tuna kafasını biraz kaldırıp bana baktı. “Dışlanmış ne demek?”

Nasıl açıklamam gerektiğini bilemeyince yardım ister gibi Peri’ye baktım. Muhtemelen bir şeyler açıklamaya alışık olduğundan rahatlıkla Tuna’yla konuşmaya başladı. “Birini daha fazla sevip, diğer kişiyle ilgilenmezsek onu dışlamış oluyoruz bebeğim.”

Tuna dudaklarını büküp elini bana uzattı. “Dışlanmış olmak kötü bir şeymiş. Ama biz seni dışlanmış yapmak istemedik. Ben seni seviyorum.” Yanağıma yasladığı eliyle birlikte tatlılığına içim giderken devam etti. “Ablam da seni seviyor, üzülme tamam mı?”

İstemsizce bakışlarım Peri’ye çevrildi. Biraz önce omuzunda yatıyor haldeyken şimdi yastığa doğru kaymıştım. Benim çabama rağmen göz göze gelmemiştik, çünkü hızla gözlerini kaçırıp Tuna’ya dönmüştü.

“Acıkmadın mı sen Tuna? Kahvaltı saatin geçeli çok olmuş.”

Konu değiştirme konusunda iyi olmadığını bir ara kendisine söylemeliydim sanırım.

“Ya abla konumuz bu değil. Bak Uras üzgünmüş.” Peri, Tuna’dan bu tepkiyi beklemiyor olacak ki şaşkınca kalakaldı. Büyük bir kahkaha patlattığımda çatık kaşları ve korkutucu olduğuna inandığı ifadesiyle bana döndü ama ‘öfkeli civciv’ gibiydi daha çok.

“Neresi üzgün ablacım? Bak gülüyor, gelme böyle oyunlara.”

“Sen kalpsizsin diye ufaklığı da buna yönlendirme bence. Çok haklı, üzüldüm ben. Teselli bekliyorum.” Peri’yi köşeye sıkıştırmak, özellikle Tuna varken daha eğlenceliydi. Tuna fark etmeden benim tarafımda oluyordu ve bu da Peri’yi afallatıyordu.

“Ablam masaldaki cadı gibi kalpsiz miymiş?”

“Uras!” Peri, Tuna’nın sorusundan hoşlanmamış olacak ki kabak benim başıma patlamıştı. “Ablan olsa olsa masaldaki peri olur, sarı kafa. Cadı falan yok.”

“Çevir kazı yanmasın…” diye homurdanan Peri’ye göz kırpıp sırıttım. “Güzel r yaptım bence, inkâr edemezsin.”

“R yapmak ne demek?” diye soran Tuna’yı duyunca derin bir nefes aldım. Her deyimi açıklayacaksak bu iş bitmezdi bu arada.

 

~

 

“Uras…” Zar zor duyabileceğim yükseklikte adımı mırıldandığında bakışlarımı ona çevirdim. “Söyle güzelim.”

“Geri dönmek istiyorum, hiçbir şey çözülmeyecek böyle. Otele dönelim n’olursun.”

“Şşş, ne konuştuk Peri? Şansımızı deneyeceğiz, eğer ters bir şey olursa bir dakika bile beklemeden otele döneceğiz. Sonsuza kadar abinleri habersiz bırakamayız yavrum, polis var işin içinde. Babamla konuşurken duydun söylediklerini.”

Gözleri dolu dolu olduğunda sakinleşmesine yardımcı olmayı umarak başının üstünü öptüm. Omuzuma yasladığı kafasını daha da bastırdığında stresini hissetmemek elde değildi.

Dizimin üzerinde duran ellerimize gözüm takıldığında hafifçe tebessüm ettim. Aramızdaki boy ve kalıp farkını belli eder şekilde eli, elimde kayboluyordu.

Otelden çıkmaya ikna olması kolay olmamıştı. Önce Tuna’yı yalnız bırakamayacağını öne sürse de, otelin kreş hizmeti veren bir kısmı olması bu bahanesini boşa çıkartmıştı. Sonra uzun bir süre beni vazgeçirmeye çalışmış, bu kez de arayıp hoparlöre aldığım telefondan babamı duymasını sağlamıştım.

Beni saniyesinde haşlamaya başlayan babamı duyduğunda itiraz etmeyi bırakmıştı. Bunun asıl nedeninin beni zor durumda bırakmamak olduğu çok belliydi ama bunu kullanmak zorundaydım. Başka bir konuda zor durumda kalmak umurumda olmazdı. Ancak bu durumda Peri’yi abileriyle görüşmek üzere emniyete götürmem başka türlü mümkün değildi.

Otelden çıkıp taksiye binene kadar sessizce kendi kendine düşüncelere dalmıştı. Ben babamı arayıp emniyete bilgi vermesini isterken boş bakışlarla beni izlemişti.

Elimi arabaya bindiğimizden beri sıkı sıkıya tutması beni her şeyi siktir edip Tuna’yı ve onu Ankara’ya götürmek için zorluyordu. İrademi korumak kolay değildi.

Başparmağımla elini okşarken ara ara saçlarına ve alnına öpücük bırakmaya devam ettim.

“İstersen abilerine bana kaçtığını söyleyebiliriz, yıldırım nikahı için geç değil.” Biraz da olsa modunu değiştirebilmek için konuştuğumda yüzünü koluma bastırdı. Dudaklarının iki yana kıvrıldığını anlayabilmiştim.

“O zaman nikah dairesine gidelim, söyle şoföre.”

Şu an emniyet yerine benimle her yere gelebileceğine emindim. Nikah dairesi de güzel bir opsiyondu bence.

“Çıkışta hallederiz yavrum sen yeter ki tamam de.” Sonunda sesli olarak güldürmeyi başardığımda birleşik olan ellerimizi dudaklarıma yaklaştırıp elinin üstünü öptüm.

Sessiz geçen on dakika kadar bir süreden sonra taksi yavaşlayarak durdu. Parayı ödeyip indiğimizde Peri’nin elini yeniden kavradım. Sıkıca tutarak yanında olduğumu hissetmesini sağlamaya çabalıyordum.

“Abimler gelmiş midir?” Yavaş adımlarla binaya ilerlerken bana bakmak yerine etrafı inceleyerek sorduğu soruyla, “Bilmiyorum güzelim, ama muhtemelen gelebildikleri kadar hızlı gelirler. Babam, polislerin direkt olarak onlara haber vereceğini söyledi.”

Başını sallayıp anladığını belirtirken aynı zamanda da kısa bir kontrolden geçip içeriye geçtik. Gördüğüm polislerden birine durumu izah ettiğimde nereye gitmemiz gerektiğini tarif etmişti.

“Yukarı çıkacakmışız, asansör şurada.” Bu andan sonra girmemiz gereken odanın önüne ulaşana kadar hiçbir şey konuşmadık. Kapıya bir kez vurup içeriden cevap geldiğinde elini bırakmadığım Peri’yle birlikte içeriye girdim.

Geniş bir odaydı, toplantı salonuna benziyordu fakat içeride yalnızca iki kişi vardı. “Nilperi Özkan?” İki adamdan, yaşça büyük görünen konuştuğunda Peri sakince mırıldandı. “Benim.”

“Sen de Kadir müdürün oğlusun o halde, Uras mıydı?”

“Evet, Uras. Babam sizinle mi iletişime geçmişti?” Babama yaşça da yakın görünüyordu. Muhtemelen bir yerlerde denk gelmiş ve tanışmışlardı. Daha genç görünen polis söze girdiğinde ona döndüm. “Dosya normalde bizdeydi, fakat Asım baş komiserim de birkaç gündür konuyla ilgileniyor.”

“Anladım.” dedikten sonra göz ucuyla Peri’ye baktım. Dudaklarına dişleriyle işkence ederken bir yandan da elimi gittikçe daha da sıkıyordu. Gerginliğinin en üst seviyede olduğu açıkça belliydi. Benim dışımda diğerleri de bu durumu fark etmiş olacak ki Asım Bey konuşmaya başladı.

“Oturun şöyle, biraz konuşalım hazır baş başayken.” Masanın başında Asım Bey, solunda diğer polis ve sağında da ben olacak şekilde oturduk. Benim yanımda da Peri vardı. “Belli ki herhangi bir kaçırılma ya da alıkoyma söz konusu değil. Abilerin ortalığı birbirine katmış bu süreçte, Kadir müdürüm arayana kadar ekipler de çok daha kötü senaryolar üzerinde ilerliyordu.”

“Kimse beni bir şeye zorlamadı. Ben evden kaçtım. Kardeşim de benimle birlikteydi.”

Masaya diktiği bakışlarıyla konuşurken dikkatle onu izledim. Bir kez daha olan biteni anlatmanın ona pek iyi gelmeyeceğinin farkındaydım ama olmak zorundaydı bu.

“Ne sebeple yaptın peki bunu? Reşitsin, dilediğin şekilde evden normal yollarla ayrılabilirsin diye düşünüyorum. Seni buna mecbur bırakan bir durum mu var?” Oldukça sakin şekilde konuşan Asım Bey bir süre cevap alamadı. Peri’yi üstelemeden bana döndü. “Sen ne biliyorsun bu konu hakkında, Uras? Anladığım kadarıyla aranızda duygusal bir bağ var. Bir şeyler bildiğine eminim.”

Peri’nin elimi tutan eli gevşer gibi oldu. İnatla daha sıkı kavradım. Beni olaylardan uzaklaştırmasına izin vereceğimi mi sanıyordu?

“Benim anlatmamı ister misin? Kendini nasıl daha iyi hissedeceksen öyle yapacağız Peri, karar senin.” Yalnızca buradan gidip Tuna’ya sarılabilirse iyi hissedecekti muhtemelen, ama şimdilik iki seçenek vardı önümüzde.

“Abimler gelmeyecek mi?” Sorusunu onlara bakarak sorduğunda diğer polis cevapladı. “Geldiklerinde bize haber verecekler, baş komiserim onay vermeden içeri alınmamalarına dair uyarı verildi. Öncelik sizin ifadenizin alınması.”

“Ciddiyet yaratma Taner, bak güzel kızım ben açık konuşayım seninle.” Asım Bey, gözlerinde doğru gördüğüme emin olamadığım büyük bir şefkatle Peri’ye baktı. “Sen kayıpken doğal olarak her detay araştırıldı, dosyan elime geldi. Hakkında tahmin edemeyeceğin birçok şeyi öğrendim. Bu bilgilere babanın durumu da dahil. Baban içeriden çıktıktan bir gün sonra ortadan kardeşini de alıp kaybolmuşsun. Bizim ve abilerinin ilk aklına gelen seçenek babandı. Sorgulandı, bir şey çıkmayınca elimiz boş kaldı. Ama şimdi sen açık açık bana ne olup bittiğini anlat ki sana yardımcı olalım.”

Peri, yanaklarına inmeye başlayan yaşlarla birlikte kısa bir an bana baktığında gözlerimi güven verir gibi yavaşça kapatıp açtım. Kesik kesik aldığı birkaç nefesin ardından dudaklarını aralayıp dün gece dinlediğim hikâyenin büyük bir bölümünü anlatmaya başladı.

Konuşurken elini bir an bile bırakmamıştım. Sonuç ne olursa olsun, ne olmasını istiyorsa o olacaktı. Bunun için elimden geleni de daha fazlasını da seve seve yapardım.

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm