Dert Bebesi 14.Bölüm

 14.BÖLÜM



Uras: Geldim (16.19)

Uras: Apar topar bi ton yemek yedim

Uras: Şiştim anasını satayım

Nilperi: 34ojuhr9034ud (16.19)

Nilperi: ncccccccccccc

Uras: ?

Uras: Yavrum bu ne

Uras: Random desen değil

Uras: Şifreli mi konuşuyoruz

Nilperi: 2s23d3d3

Nilperi: *ses kaydı / 7 saniye

Uras: HFVEOBCLDWHŞ

Uras: Tahmin etmeliydim

Uras: Ablanın telefonunu ele geçirmişsin demek ki sarı kafa

Uras: Bi de kendi kendine gülüyorsun küçük psikopat

Uras: Okuma yazma var mı diyeceğim ama pek var gibi durmuyor

Nilperi: beı3v02g9co

Uras: Aynen öyle

Uras: Zor işler bunlar be Tuna

Uras: Napalım yaşayıp gidiyoruz

Nilperi:

Nilperi kişisinden gelen sesli arama…

 

 

~

 

- Uras

 

Ekranıma düşen aramayı gördüğüm anda büyük bir kahkaha patlattım. Ardından bu anı kaçırmamak için hemen cevaplamıştım. “Alo?”

Karşı taraftan önce hışırtılar duyuldu. Sonra kulağına koymayı başarmış olmalı ki nefes seslerini duymaya başlamıştım.

“Sen kimsin?” Büyük bir merakla sorduğu soruya deli gibi gülmek istesem de kendimi tuttum. Sesi çok tatlıydı.

“Beni siz aradınız beyefendi. Asıl siz kimsiniz?” dedim düz bir sesle. Bir an duraksadı. Ardından bu kez kendimi tutamayacak kadar derinden gülmeme sebep olacak şekilde cevapladı. “Ablamın kardeşiyim ben.”

“Tuna!” Kulağıma zar zor ulaşan sesin sahibi bir kez daha konuştu ama bu kez çok daha netti. “Benim telefonum mu o?”

Sesini çok daha yakından duyduğumda aklıma kazımak ister gibi dikkat kesildim. Gözlerim kapandığında görünüşünü ve sesini birleştirmeye çalışıyordum kendi kendime.

“Birisi ile konuşuyorum abla. Bekle.” Tuna’nın çok olağan bir açıklamaymış gibi konuşmasına güldükten sonra yeniden onun sesini duydum.

“Umarım abimlerden biriyle konuşuyorsundur Tuna, verir misin telefonu? Tuna! Koşma düşeceksin!”

“Biraz bekle. Ablam peşime düştü.” Koşturma sesleriyle birlikte Tuna’nın nefes nefese kalmış sesi karışırken bu kez deli gibi gülmeye başladım. Kendimi durdurmayı başardığımda artık müdahale etmem gerektiğini düşünerek araya girdim. “Tuna? Koşmasan da konuşmaya devam edebiliriz. Ablanla bir konuşayım, sonra yine telefonu sana versin. Olur mu?”

“Senin adın var mı?” Ben bir ton cümle kurmamışım gibi nefes nefese bir halde alakasız sorusunu sorması inanılmazdı.

“Var var, Uras benim adım.”

“Aras mı? Benim de arkadaşımın adı Aras.”

Ben düzeltme yapacakken araya Peri’nin sesi karıştı. “Aras kim ya? Kimi arad-… Tuna! Uras’la konuşuyor olma ihtimalin ne ablacım? Delireceğim şimdi, koşma!”

“Aaa düştü.” Tuna’nın sesinin ardından bir patırtı koptu. Kaşlarım istemsizce çatıldı.

“İyi misiniz?” dedim. Ama sanırım Tuna telefonu bırakıp uzaklaştığı için beni duymamıştı. Kendi sesi de uzaktan geliyordu. “Abla çiçekler düştü, kurtaralım.”

Düşenin Peri ya da Tuna olmaması rahatlamama sebep olmuştu.

“Ya seni ısırırım çocuk, bir saattir köpek gibi koşturdun beni. Çiçek diyorsun bi de, nereye attın telefonu?” Peri söylene söylene sanırım bir şekilde telefona yaklaşıyordu çünkü sesini daha iyi almaya başlamıştım.

“Umarım kapanmışsındır.” diye mırıldandığını zar zor duymuştum. Ama duymuştum sonuçta. Bu isteği sırıtmama sebep oldu. Muhtemelen telefon kapansaydı bir daha aramak yerine mesaj atacaktı, ama halen buradaydım.

“Kapanmamış gibi geldi bana biraz.”

“Ay!” Peri’nin paniklediğini fark edince dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsememi engelledim. “Uras?” dediğinde bu kez adımı sesli olarak ondan ilk kez duyduğum için garip hissetmiştim.

“Peri?” diyerek taklit ettim.

“Kapatmamışsın. Hadi kapat.” Bunu heyecanlandığı için istediğini sesinden kolayca anlayabiliyordum. Bir tarafım iyice üstüne gitmemi fısıldasa da kıyamayıp rahatlaması için konuyu dağıttım.

“Kapatamam, Tuna ile görüşmem lazım. Tanışmamız yarım kaldı.”

Kulağıma dolan kıkırtıyı dinlerken gözlerim istemsizce kısıldı. İlk kez duyduğum ama ilk saniyelerinden itibaren defalarca kez daha dinleyeceğime emin olduğum bir şarkıya benziyordu.

Gülümsemesini fotoğraflarda dahi hiç görmemiştim ama duymak en üst seviyeydi sanırım.

“Tuna da seni bekliyor dibimde zaten, özür dilerim böldüm sizi.”

“Ben seni duyamıyorum Aras sen beni duyuyor musun?” Tuna’nın bağırarak seslenmesiyle birlikte Peri homurdandı. “Uras duymadıysa da ben net olarak duydum Tunacım, yavaş bebeğim.”

“Hoparlöre alsana Peri.” Konuşmayı uzatmak için bir strateji sayılabilirdi. Çünkü Peri ile konuşmaya devam edersem birazdan herhangi bir bahaneyle kapatacağını hissedebiliyordum. Mesajlaşırken rahat olsa da telefonda henüz aynı hissetmediği belliydi. Ayrıca Tuna tahmin ettiğimden daha tatlıydı, sohbetimiz yarım kalırsa içim rahat etmezdi.

“Aldım. Tuna koltuğa geç, vazonun parçaları bir yerine gelmesin.”

“Telefonu da ver bana, ben tutmak istiyorum.”

“Oturalım bi’, vereceğim tamam.”

Bir süre adım sesleri duyuldu. Ardından anladığım kadarıyla yerlerine yerleştiler. “Al telefonu. Kulağına götürmeden konuşabilirsin.”

“Beni bekledin mi Aras? Ben geldim.”

“Bekledim tabii, ama adım Aras değil ufaklık. Uras.”

“Uras mı yani?” İlk harf biraz ‘ü’ gibi olsa da Aras’tan daha iyiydi. Peri, telaffuzuna gülerken ben oldukça ciddi bir tavırla cevapladım. “Aynen öyle. Memnun oldum Tuna, seninle tanışmak beni çok mutlu etti.”

“Niye ki? Komik biri miyim ben?”

“Bebeğim komik olduğun için mutlu olmamış Uras abin, seninle tanışmak ona iyi hissettirmiş.” Peri, sakince açıklama yaparken ben ilk kelimesini kendi zihnimde tekrar duymaya çalışıyordum.

Arada bana da ‘bebeğim’ diyebilir miydi? Fazla güzel söylüyordu.

“Anladım. Ablamla da tanış o zaman Uras, yine mutlu olursun.”

“Biz o kısmı hallettik ufaklık, tanıştık ablanla. Sen merak etme.”

“Mutlu oldun mu o zaman da?” Tuna’nın biraz önce öğrendiği bilgiyi oturtmaya çalışma çabasına gülümsedim. Çok tatlıydı.

“Oldum tabii, gerekenden fazla oldum hatta. Biraz tehlikeli gibi ama yapacak bir şey yok.” Peri’nin devamlı kulağıma gelen gülme sesleri bıçak gibi kesildiğinde sırıttım. Yarım saattir gülüp duruyordum çenem ağrımaya başlamıştı artık.

Bu ikili bana aniden fazla gelmişti galiba.

“Ablam tehlikeli değil ki, korkmana gerek yok Uras.” Farkında olmadan, verilebilecek en tatlı tavsiyeyi vermişti.

“Korkmam o zaman artık.”

“Korkarsan ablam sana sarılabilir. Ben korkunca ona sarılıyorum.” Bir an için gözümde canlanan sahneyle duraksadığımda Tuna onay almak ister gibi ablasına sordu. “Sarılırsın di mi?”

Peri sesli olarak cevaplamadı ama sanırım beden diliyle onaylamıştı. Çünkü Tuna heyecanla devam etti. “Evet dedi. Senin evin var mı Uras?”

Ani konu geçişleri genetikti galiba. Peri panikleyince Tuna’nın bu haline dönüyordu çünkü.

“Var.” dedim kısaca.

“Bizim de var, belki senin evine biz geliriz ya da sen bizim evimize gelebilirsin. O zaman ben de seni görebilirim.”

“Olabilir tabii, ama önce bunu ablanla konuşman gerekiyor ufaklık. O isterse planlarını uygulayabiliriz.” Topu Peri’ye atarken yüzümde bir nevi ‘piç gülüşü’ vardı.

Anladığım kadarıyla Tuna’nın ikna kabiliyeti yüksekti. Bence Peri’yi ve kendisini de yakın bir zamanda görebilmem için yardımı dokunabilirdi.

“Abla? Evet demen gerekiyormuş. De şimdi, biz bekliyoruz.” Kendimi tutamayıp sesli bir şekilde güldüm.

“Sırıtma be oradan, ikiniz nasıl aynı cephedesiniz şu an? Tek kaldım resmen.” Mesajlaştığım kişinin yavaş yavaş ortaya çıkıyor olması hoşuma gitmişti. Ben sessiz sakin Peri’ye alışık değildim, çenesi düşüp duran çirkef tarafı çok daha güzeldi.

Gerçi genel olarak çok güzeldi anasını satayım. Saçma sapan bir uygulamada ismen ve cismen bir Peri bulmuştum. Şanslı herifin tekiydim.

Yani en azından bu kez şans benden yana olmak istemişti.

“Evimizi tarif et de gelsin abla. Ben sadece İstanbul demeyi hatırlıyorum her şeyi unuttum.”

Tuna’nın söylediklerinden sonra yerimde rahatsızca kıpırdadım.

Pekala, nedense bunu beklemiyordum.

Nedensizce aynı şehirdeymişiz gibi hissetmiştim en başından beri. Ve belli ki değildik.

Aklımdan Ankara-İstanbul yol hesapları geçerken aynı anda da kendi şom ağzıma küfrettim sessizce.

İki dakika şanslı hissettik diye yine hayat götüyle gülmüştü. Benim şansım da bu kadar oluyordu herhalde.

 

~~~


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gözyaşı Kadehleri 27.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 29.Bölüm

Gözyaşı Kadehleri 28.Bölüm