Dert Bebesi 13.Bölüm
13.BÖLÜM
- Nil
Turuncu
fazla yakışmış Peri… Yakışmaması garip olurdu zaten…
Telefonuma gelen mesajları peş peşe birkaç
kez okuduktan sonra Uras’ın çoktan çevrim dışı olduğunu fark ettim. İstemsizce
büyüyen sırıtışımla birlikte telefonu kapatıp kenara bıraktım.
Neler oluyordu ve neden bu kadar hızlı
oluyordu bir fikrim yoktu. Ama şikâyet ettiğim de söylenemezdi. Sürekli ileriyi
düşünen ve planlarla boğulan biri değildim. O an içerisinde mutluysam, iyi
hissediyorsam çoğunlukla benim için yeterliydi.
Hayatın, yaptığım planları kolayca
bozabildiğini erken fark etmiş sayılırdım. Zorlamaya gerek yoktu.
“Nil!” Hemen arkamdan gelen yüksek sesle
birlikte irkilerek oraya döndüm. “Hı?”
“Abicim önünde ekmekler yanıyor, kokusu
içeri kadar geldi. Ayakta mı uyuyorsun?” Oktay abimin eliyle işaret ettiği
fırına baktığımda ekmeklerin biraz daha dururlarsa küle döneceğini görmüştüm.
Normalde ben uyanana kadar üçü de evden
çıkmış oluyorlardı. Bugün erken kalktığım için kahvaltıya el atmak istemiştim
ama sonuç hüsran olmuş gibi duruyordu.
Ve evet kesinlikle suçlu ben değildim.
Uras yüzünden olmuştu.
“Telefona bakıyordum, unutmuşum.” derken
bir yandan da fırını açıp tepsiye uzandım. Aceleyle aldığım bez fazla büyük
olmadığı için parmaklarım biraz yansa da dilimi ısırarak tepkisiz kaldım.
Sakarlığımla ilgili yeterince azar yiyordum zaten.
“Ekmeksiz de kahvaltı olur bence. Olur
olur…” diyerek yenilemeyecek hale gelen ekmekleri kenara bıraktım.
“Olur fıstığım, bir şey olmaz. Çayları ben
koyarım, sen de elini suya tut.” Şaşkınca suratına bakarken güldü. “Elin
kızardı Nil, tepkisiz kalman beni kör etmiyor.”
Homurdanarak elimi soğuk suyun altında
tutmaya başladım. O sırada mutfağa önce Mert abim, hemen arkasından da Demir
abim girdi. Suyu kapatıp geri çekildim.
Uyandığımdan beri Demir abimle ilk kez
karşılaşıyordum. Masaya oturmadan önce bana yaklaşıp şakağımı öptü. “Günaydın
Peri.”
“Aynen, hem de ekmek perisi.” Oktay abime
dil çıkarttıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi kocaman bir bardağa doldurduğum
suyumu yudumladım. Sabahları deli gibi su içiyordum, bir nedeni yoktu ama
uyandığımda yıllardır su içmemiş gibi hissederdim genelde.
“Tezgahtakiler ekmek miydi lan, abim biraz
fazla mı kızarmış sanki? Az ama yani…” Mert abim de fırsatını bulmuşken
dalgasını geçmeye başlamıştı. Umursamadan omuz silktim.
“Omletin tamamını bir kişi yiyecek, ve
bilin bakalım kim?” Sinir bozucu bir gülümsemeyle tavadaki omleti Demir abimin
tabağına aktardım. “Aaa, Demir abimmiş.”
Mutfakta genel olarak harikalar yaratıyor
sayılmazdım ama kafama göre ondan bundan karıştırarak yaptığım omlet ‘imza
yemeğim’ sayılabilirdi.
Oktay ve Mert abimin mızmızlanmalarını
dinlemeyi bırakarak mutfaktan çıkmak için hareketlendim. “Afiyet olsun o
zaman.”
Kapıdan çıkmak üzereyken Demir abimin
seslenmesiyle duraksadım. “Peri?”
“Efendim?”
“Dershane konusunda kararın kesin mi?
Halen geç değil biliyorsun.”
Sabah uyandığımdan beri üzerime yapışmış
olan pozitiflik toz olup uçarken ifadesiz bir yüzle başımı salladım. “Kesin.
İstemiyorum gitmek. Bir daha sormana gerek yok abi.”
Arkama bir kez daha bakmadan mutfaktan
uzaklaştım.
Adımlarım beni kendi odam yerine, Tuna’nın
odasına götürdüğünde yavaşça kapıyı açtım. Tuna, derin uykusunu çoktan
tamamlamış olacak ki kapının çıkarttığı minicik sese uyanmıştı. Uyandırdığım
için bir an kötü hissetsem de umursamadan içeri girip kapıyı kapattım.
Uyku mahmurluğuyla henüz tam açamadığı
gözleri bana döndü. “Abla?” diye mırıldandığında burukça gülümsedim. Muhtemelen
onun için diğer gülümsemelerimden farklı olmayan bu gülümseme, onun da
dudaklarının kıvrılmasına yol açtı.
“Gel.” Eliyle de isteğini desteklediğinde
itiraz etmeden bedenimin en fazla yarısının sığabildiği küçük yatakta dizlerimi
iyice kendime çekerek yanına uzandım. Ben sol kolumun üstünde ona doğru
dönükken Tuna da sırtüstü yatıyordu.
Üzerinde duran örtüsünü zar zor çekiştirip
bana da örtmeye çalışırken bu çabasına oturup saatlerce ağlayabilecek
haldeydim. “Üşümüyorum ben bebeğim, örtün sende kalsın.”
Dudakları büzülür gibi oldu. “Tamam.
Üşürsen bana sarılabilirsin, ben sıcağım.” Yüzümü küçük boyun girintisine
saklayıp kıkırdadım.
Ateşi varken üzerini örtmesine izin
vermemiş, üşürse bana sarılabileceğini söylemiştim. Aynı cümleleri bana
söylemesi ısırarak yeme isteği uyandırıyordu bende.
Karnının üzerine bıraktığım elimi,
parmaklarıyla yumuşacık okşayıp iç çekti. “Acımış burası.”
Başımı biraz yan çevirip elime baktım.
Parmaklarımın iç kısmı kızarıktı. “Acımadı ablacım, sıcak tepsiye dokundum
sadece. Kızarmış.”
“Niye dokundun? Ben kurabiyelerimizi
oradan almak isteyince bana dokunma demiştin. Yaramazlık mı yaptın?”
Tuna’nın dünyasında hepimizin eşit olması
her seferinde beni güldürüyordu. Kendi yasakları, kuralları bende, hatta Demir
abimde bile geçerli olmalıydı beyefendiye göre.
Yaşıtlarına göre bedenen bir farklılık
göstermese de bazen çok daha bebek gibiydi. Dört yaşındaki bir çocuğun nasıl
davranması gerektiğini tam olarak biliyor sayılmazdım ama bazı şeylerin olması
gerektiği gibi ilerlemediğini biliyordum.
Bu Tuna’nın suçu değildi, hiçbirimizin
suçu değildi.
Seçimdi. Birinin seçimi, hepimizi
olduğumuz yere çivilemişti ve elimizden gelen hiçbir şey yoktu.
~
Uras: Okulda öldü mü
kaldı mı bu adam diye bi yazar insan (15.21)
Uras: Çok ayıp
Nilperi: Okulda ölünüp
kalınıyor ama evde olmuyor mu? (15.38)
Nilperi: Belki bana bir
şey oldu
Uras: Çok haklısınız
Peri hanım (15.38)
Uras: Bu konuyu bi çay
içerek tartışalım isterseniz
Nilperi: Ne münasebet
Nilperi: Öyle herkesle çay
içmem ben
Uras: Fazla naz aşık
usandırır yalnız
Uras: Ama tabii ben
usanmadım
Uras: Çünkü neden
Uras: Aşık değilim
Uras: Evet.
Nilperi: Uras?
Nilperi: Kaç derse girdin
bugün
Nilperi: Kafayı bulmuş
gibisin bi tık
Uras: Saymadım pek
Uras: Gir çık bitmedi
ama anasını satayım
Uras: Eve şimdi girdim
Nilperi: Geçmiş olsun :(
Uras: Eyw
Nilperi: KİLİTLEMESENE
SOHBETİ
Uras: Bağırma oradan
car car
Uras: Sen ne yaptın
benim derslerle boğuştuğum bu kutsal saatlerde
Nilperi: Yattım
Uras: Çok iyi
Uras: Eğlenceli duruyor
Nilperi: Kesinlikle öyle
bi ara dene bence
Uras: Eşlik
edeceksen..?
Nilperi: Yavaşşş
Nilperi: mı geliyor benim
mesajlarım
Uras:
vıeıbdvacowşjikskd
Uras: Yavrum direkt
‘yavaş ayı’ diyebilirsin
Uras: R yapmana gerek
yok
Nilperi: He iyi
Nilperi: YAVAŞ BE AYI
Uras: Odana 48239 ayı
koyduğunu düşünürsek bence iltifat sayılabilir
Nilperi: :)
Uras: Şu an o kadar
açım ki
Uras: Telefonu ısırıcam
birazdan
Uras: İki dakika
telefonu salayım
Uras: Yemeği
ayarladıktan sonra yazayım sana olur mu?
Nilperi: Olur
Nilperi: Afiyet olsun o
zaman sana
Uras: Teşekkür ederim
güzelim (15.47)
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder