Dert Bebesi 23.Bölüm
23.BÖLÜM
- Nil
Bugün yaşayacağım tüm gerilimin tek bir
sebepten, yani evden kaçışımdan olacağını düşünüyordum. Düşüncelerimin beni
yanıltıyor olduğunu ise saniyeler önce Uras’ın, sevgilim olduğunu söylemesi ile
fark etmiştim.
Konuşan Uras’tı ama kendisi de dahil tüm
bakışlar benim üzerimdeydi. Şu anda sevgili miydik bilmiyordum, ama değilsek de
yakın bir zamanda o noktaya ulaşacak konumdaydık. Söylediklerine itiraz etmemin
bir mantığı yoktu ki zaten istediğim de bu değildi.
Tüm stresime rağmen ondan böyle bir atak
gelmiş olması içimde büyük sarsıntılara sebep olmuştu.
Abimlerin benden bir onay ya da itiraz
beklediklerinin farkındaydım. Daha fazla oyalanmadan konuşmaya başladım. “İsmen
de tanıştırmamı bekliyorsunuz sanırım. Gördüğünüz ve duyduğunuz gibi, erkek
arkadaşım Uras.”
Uras’ın gözlerindeki parıldamayı yakından
izleyebilmek isterdim ama kısmet Demir abimin kasılan çenesineydi bu seferlik.
“Dalga mı geçiyorsun Peri? Ne ara oldu
bitti bu, ne zaman anlatmayı planlıyordun?”
“Gündem fazla yoğundu abi, hem ne fark
eder?” Yarı alaylı yarı ciddi bir tavırla konuştuktan sonra kimsenin beni
bölmesine izin vermeden devam ettim. “Artık çıkalım, Tuna yeterince tek kaldı.”
Uras’a bakarak söylemiştim, beni ikiletmeden kapıya doğru ilerledi. Yanından
geçtiği başkomiserin kulağına doğru bir şey demişti ama duyamamıştım.
Henüz ilk şoku atlatamamış olduklarından
dolayı olmalıydı ki kimse bizi durdurmamıştı. Normale döndüğümüzde bu konu
muhtemelen başımı biraz daha ağrıtacaktı.
Asansöre doğru attığımız birkaç adımın
ardından Uras’ın hareketlenmediğini fark edince homurdanarak koluna sarıldım.
“İçeride aslan kesildin şimdi tin tin gidiyorsun, sarılsana be!”
Hafifçe gülerek kolunu benden kurtardıktan
sonra belimden kavrayıp göğsüne doğru yaslanmamı sağladı. Asansöre bindiğimizde
yüzümü tamamen ona yapıştırıp saklanmıştım. Sırnaşıyor gibi görünsem de amacım
biraz farklıydı.
“Çok az daha dayan, otele gittiğimizde
içini rahatça dökeceksin. Boğazına dizilen hıçkırıkları da dışarıya dökeceğin
hislerini de ben dinleyeceğim. Söz veriyorum yavrum.” Asıl amacımı anlamış
olmasına biraz şaşırmış olsam da bunu sesli olarak dile getirmedim.
Otele ulaşana kadarki yol boyunca sessizce
Uras’a sarılıp zihnimde dönüp duran düşüncelere odaklanmıştım.
Babamın hapisten çıkışı ve nedeni,
abimlerden boşu boşuna kaçmış olmam, bundan sonra neler olacağı… Hepsi zihnimde
büyük bir karmaşa yaratıyordu ve ben şimdiden çok yorgundum.
“Çaktırmadan Tuna’nın keyfi yerinde mi
diye bakacağım kreşe, sen odaya çık. İyiyse biraz kendimize gelmeden önce
çağırmayalım, tamam mı güzelim?” Bu tatlı düşüncesini başımla onayladıktan
sonra kendimi odaya attım.
Montumu bir kenara bıraktıktan sonra ilk
işim banyoya geçip aynanın önüne dikilmek olmuştu. Kendimle yüz yüze gelmek
istemiştim.
Bir yıkıntı gibi görünüyordum. Yer yer
birbirine giren saçlarım, kısık bakan kızarmış gözlerim ve solgunlaşan tenimle
oldukça yorgun ve güçsüz duruyordum.
Bir süre daha kıpırdamadan kendime bakmayı
sürdürürken bir anda aynada beliren ikinci sima ve belime dolanan kollarla
büyük bir korkuyla irkildim. “Uras?”
“Hmm?” Yüzünü saçlarımdan yer bulabildiği
kadarıyla enseme yasladı. “Korktum bir anda gelince.”
“Kapıyı arkandan kapatsaydın korkmazdın
yavrum, açık bırakmışsın. Başka biri damlamamış en azından içeri.”
“Kapatmamış mıyım?” Bunu daha çok kendime
söyler gibi mırıldandığımda belimdeki kolları sıkılaştı. Karnımda ve belimde
üzerimdeki ince kazaktan dolayı hissedebildiğim sıcaklığıyla yükümün birazını
ona bıraktım. Afallamadan beni daha sıkı tutup ayakta kalmama yardımcı oldu.
“Ne geçiyor aklından? Tam şu anda.” Yüzünü
ensemden çekip, çenesini omuzuma yasladı. Aynadan bakışlarımız kesiştiğinde
gözlerimi kaçırdım. “Hiçbir şey.”
“Daha inandırıcı bir yalan deneyecek
misin, yoksa ben mi öğreneyim gerçekleri Peri?”
“Kafam karmakarışık.” dedim hızla pes
ederek. “Peş peşe öğrendiklerim biraz fazla geldi sanırım, yoruldum.”
“Olması gereken bu, bunda garip bir şey
yok. Tepkisiz kalmaya çalışma, saklanma. İçinde tutma, Peri. Ben buraya sizin
için geldim, iyi olmanız için. Başka bir önceliğim yok.” Sesi net olduğu kadar
şefkat doluydu. Aniden içimde beliren ve engellemeye hiç çabalamadığım hislerle
kolları arasında hızlıca hareketlendim. Uras, ne yapmak istediğimi anlayarak
ona dönmeme izin verdi.
Kollarımı boynuna dolayarak alnımı alnına
yasladım. “İyi ki geldin.”
Banyonun ışığını açmak yerine odadan gelen
gün ışığını kullanmayı tercih etmiştim. Bu da birbirimizi tüm ayrıntılarımızla
göremediğimiz anlamına geliyordu. Biri sırtımda diğeri belimde gezinen elleri
oldukça yavaşladı. Dudaklarının kıvrıldığını gördüğümde aynı tebessüm bende de
filizlenir gibi oldu.
“Peri…” Alnını geriye çektiği için
huysuzlansam da bir şey söylemedim. “Efendim?”
“Bu gece Ankara’ya dönmem gerekiyor.”
Bedenim duyduklarımı algıladığım anda
kaskatı kesildi. Yanımdayken, aslında aramızda var olan mesafeleri unutmuştum.
Bir kere gelmişti ve o mesafe sonsuza kadar kaybolmuş gibi gelmişti. Ani bir
şekilde gideceğini duymak kalbimi sıkıştırdı.
“Bu gece mi?” diyebildim kısıkça. Kollarım
halen boynundaydı ama sanki gücüm kalmamış gibi tutuşum gevşemişti.
“Bugün bir şeyler çözülmemiş olsaydı
erteleyecektim, yalnız bırakamazdım sizi. Ama gitmem gerekiyor.”
Burukça gülümsedim. “Israr etmeye hakkım
yok, yeterince uğraştırdım seni zaten.”
Kaşları hızla çatıldı. Vücudumda gezinen
elleri durdu. Bulundukları yerlerde tenime batan parmaklarını hissettim.
“Geçirdiğimiz zamanın sende yarattığı algı bu mu? Sen beni uğraştırdın, ve o
kadar sıradansın ki benim için ‘gitme’ demeye bile hakkın yok. Öyle mi?” Sesini
ilk kez bu kadar öfke dolu duymuş olmak gözlerimi kırpıştırarak yüzüne
bakakalmama sebep oldu.
Beni bebek gibi sakinleştiren adamın bir
cümlemle öfkeyle dolup taşması şaşırtmıştı.
“Ben…” diyerek başladıysam da devamını
getiremedim. “Sen, Peri, sen cidden ya görmüyorsun ya da görmezlikten
geliyorsun. Gözlerimin içine bak, sana nasıl baktığımı gör. Sonra tekrar konuş
Peri.”
Söylediğine uyarak gözlerimi onun
kahvelerine diktim. “Yani her şeye hakkım var öyle mi?” Bu çıkarımı sanki
sözlerinden değil de bakışlarından yapmışım gibi konuştuğumda sesli olarak
cevap vermek yerine başını salladı.
Bir sonraki hamlem üzerinde azıcık daha
düşünseydim, muhtemelen yapmaktan vazgeçer ve geri çekilirdim. Ama saatler
sonra yanımdan gideceğini bilmek, yapmamaktan pişman olma korkusunu peşinde
getirmişti.
Aniden parmak uçlarımda yükselerek boy
farkımızı azaltmaya çabaladım. Uras ne olduğunu kavrayamadan ise alt dudağını
dudaklarımın arasına alıp birkaç saniye bekledikten sonra geri çekildim.
Kapatmış olduğum gözlerim aralandığında
Uras’ın aralı kalan dudaklarıyla karşılaştım. Parmak uçlarımda duracak halim
kalmadığında eski halime dönecekken belimi sertçe kavrayıp göğsüne çarpmamı
sağlayan Uras’la birlikte aynı şekilde kalmaya devam ettim.
Tek koluyla sardığı belimi büyük bir güçle
kavramış, ağırlığımı kendi üzerine çekmişti. Yüzlerimiz yeterince yakın
değilmiş gibi biraz daha eğilerek burnunu burnuma sürttü. “Rüya mıydı? Sikeyim
beni öyle bir büyüledin ki ayakta rüya görüyorum yavrum.”
İsyan dolu tavrı kıkırdamama sebep
olduğunda gülüşüm kaybolmadan önce dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskıyla
gözlerimi yeniden kapattım.
Dudaklarını biraz çekse de konuştuğunda
dudaklarımız birbirine değecek kadar yakınımdaydı. Gözlerim kapalı olsa da bir
nefes uzağımda olduğunu hissedebiliyordum.
“Tam emin olamadım, bir tane daha öp bakim
rüya mısın?”
“Uras!” derken aynı anda da gülmeye devam
ediyordum. “Bakma artık, bitirdin baka baka beni.”
“Ohoo baştan söylesene kızım biten bir şey
olduğunu! Tasarruflu kullanırdım.”
Göğsüne elimin tersiyle vurup yalancı bir
kızgınlıkla yüzüne baktım. Ama gözlerindeki parıldamayı gördüğüm anda bütün
söyleyeceklerim uçmuş gibiydi.
Uras benim şansımdı, bir anda bulduğum ve
aslında olabilecek en doğru zamanda gelen şansım.
~
“Sözlerini unutursan küserim sana ama.”
Hafif dolan gözleriyle Uras’ın kucağında ona sıkıca sarılmış halde konuşan
Tuna’ya bakarken ifademi normal tutabilmek için büyük bir çaba harcıyordum.
“Unutmayacağım ufaklık, hem unutursam bu sefer sen ablanın elinden tutup bana
sürpriz yaparsın. Olmaz mı?”
“Tamam.” derken şimdiden bu fikir için
heyecanlandığı çok belliydi. Bu haline gülümsedim, aynı anda Uras’la göz göze
geldik. Bana göz kırpıp yeniden Tuna’ya döndü.
“Anlaştık!” Bu kez ne söylediğini
duymamıştım ama Tuna biraz öncekinden çok daha fazla heyecanla kabul etmişti.
Ardından Tuna bana baktı. “Eve gidelim şimdi, odamdaki oyuncaklar beni çok
özlemiştir.”
“Kesinlikle özlemişlerdir bebeğim, hadi
bakalım.” Uras, Tuna’yı son bir kez öpüp sarıldıktan sonra yere indirdi. “Güle
güle Uras, beni hemen özle!”
Tuna’nın normal bir tavırla söyledikleri
içime oturur gibi olduğunda oyalanmadan elini kavradım. Uras’a kısa bir bakış
attıktan sonra Tuna ile birlikte apartmana girmiş ve asansöre yönelmiştim.
Kapının önüne geldiğimizde zile basıp beklemeye başladım.
Geçen her dakika Uras ile birazdan
yapacağım minik vedadan eksiliyordu. Bu da sabırsızlanmama sebep oluyordu.
Kapı Mert abim tarafından açıldığında Tuna
hızlıca içeri koşturdu. Odasını gerçekten tahmin ettiğimden daha çok özlemişti.
Abim neyi beklediğimi sorgular gibi
baktığında tutmakta olduğum kıyafet çantasını içeriye doğru bıraktım. “Uras
aşağıda, vedalaşıp geleceğim.”
“Uzun uzun vedalaşmanın ne anlamı var?
Yarın tekrar görüşülmüyor mu Nil?” Bunu beni paylaşamadığından sorduğunu
biliyordum ama cevabın hayır olması beni hüzünlendirmişti.
“Görüşülmüyor abi, Ankara’da yaşıyor Uras.
Şimdi izin verirsen…” deyip beklemeden arkamı döndüm ve asansöre yeniden
bindim.
Binadan çıkar çıkmaz hızlı adımlarla
olduğu yerde bekleyen Uras’ın yanına ulaştım. “Geldim.”
“Hoş geldin.” Gülümseyerek konuşuyordu ama
gülüşünün arkasında bekleyen üzüntünün farkındaydım. Bense bunu bile yapmaya
çabalamadan asılan yüzümle birlikte kollarımı sırtına doğru sardım.
Duraksamadan kollarıyla beni çepeçevre sarıp saçlarımın üzerini öptü. “Böyle
bakarsan uçağa binmeden geri döneceğim yavrum, bari yalandan gülümse.”
Omuz silktim. “Çok konuşma, daha sıkı
sarıl Uras. Bir süre idare edebileceğim kadar depolamaya çalışıyorum şu an.”
“Peri… Delireceğim şimdi.” Alnımda,
şakaklarımda, saçlarımda defalarca kez öpücüklerini hissettim. Ben de
yaslandığım göğsüne burnunu dayamış sakince nefesleniyordum.
Bir süre böyle bekledik. Hiç bırakmasam
uçağı kaçırmak umurunda olacak gibi durmuyordu. İstemeye istemeye geri çekilmek
için hareketlendiğimde homurdandı. “Dur öyle.”
“Dururum durmasına ama geç kalacaksın.
Havaalanına gideceksin daha.”
Tek kolu bana sarılıyken diğeriyle
montunun cebine uzandı. Telefonunu çıkartıp ekranın aydınlanmasını
sağladığında, bunu saate bakmak için yapmış olsa da benim ilgimi çeken tek şey
arka planıydı.
Tuna’yı kreşten almaya inerken otelin
asansöründe, benim teklifimle çekilmiş olan bir fotoğraftı. Yanıma gelmiş
olduğunun gerçekliğinden emin olmak için somut bir delile ihtiyacım vardı.
Telefonuma kavuştuğumda bolca bakabilirdim sonuçta.
Ama belli ki fotoğraf fikrini beğenen tek
isim ben değildim.
Bir şey söylemeden sadece kocaman gülümseyerek
fotoğrafa baktım. Dudağımın hemen kenarında hissettiğim öpücükle gülümsemem
iyice büyüdü.
Biz birbirimizi gülümseyerek izlerken az
önce çağırmış olduğumuz taksi hemen ilerimizde durduğunda gerçekliğe döndüm.
Uras da taksiye bir bakış atıp eliyle ‘bir
saniye’ gibi bir işaret yapıp bana döndü. Kolları bir kez daha çevreme
dolanırken Tuna’yı taklit ederek konuştuktan sonra alnımı öpüp taksiye doğru
yürümeye başladı.
“Güle güle Peri, beni hemen özle.” Beni
gülümsetmek için son sarılmayı ve kelimelerini kısa kestiğinin farkındaydım.
Ama o, bunu dilerken gözden kaybolan
taksinin hemen ardından deli gibi özlemeye başladığımı hesaba katmamıştı
sanırım.
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder