Dert Bebesi 32.Bölüm
32.BÖLÜM
- Nil
“Abla ben dün senin ayıcığına sarılıp
uyudum biliyor musun?” Tuna’nın yüzü ekrana geldiğinde kocaman gülümsedim. Mert
abimden gelen görüntülü aramayı cevaplar cevaplamaz ekrana Tuna düşmüştü. İlk
cümlesi de buydu.
“Öyle mi?” diyerek yüksekçe tepki
verdiğimde heyecanla başını salladı. “Evet. Seni çok özleyince ona sarılmamı
söylemiştin, uyurken çok özledim.” Sertçe yutkundum.
Ben de onu çok özlemiştim.
Tanıştığımızdan beri aynı çatı altında
uyanmadığımız bir gün olmamıştı. Bu bir ilkti.
“Sen de beni özledin mi?”
“Çok özledim bebeğim.” Aynı odada
olduklarını bilmeme rağmen Tuna’nın hoşuna gitmesi için fısıldar gibi devam
ettim. “En çok seni özledim ama abilere söylemek yok. Tamam mı?”
Kıkır kıkır gülüp sağına doğru baktı.
Telefonu da farkında olmadan çevirdiği için baktığı kişinin Mert abim olduğunu
görebilmiştim. “Duymamış gibi yapmalısınız.” Mert abime doğru fısır fısır
mırıldanıp yeniden bana döndü.
Çabasına gülmemek için biraz zor dayanarak
ekrana bakmaya devam ettim. “Uras nerede?”
Cevap vermek yerine olduğum yerde sola
doğru kayarak yanımda oturan Uras’a yaklaştım. Ekranda ikimiz de görünür hale
gelmiş olduk.
“Uras!” diyerek heyecanla mırıldanan
Tuna’yla derin bir sohbete giren Uras’ı sessizce dinlemeye başladım. Bu
ikilinin sohbet içerikleri sarıyordu gerçekten.
“Tuna!” Onu taklit ederek adını söylediği
için Tuna kaşlarını çatarak baktı. “Benim gibi yaptın.”
“Senin kadar iyi olmadı ama.” Uras hızla
işin içinden sıyrılırken göz ucuyla ona baktım. Bana da aynısını yapıyordu,
kimi nasıl sakinleştireceğini bu kadar iyi bilmesi adil değildi.
“Evet, ben daha iyi birisiyim.” Burnunu
havaya dikip konuşmasına gülerek yüzümü Uras’ın omuzuna bastırdım.
“Sen bu aralar Mert abimle fazla mı vakit
geçiriyorsun acaba? Yerim o minik egonu senin!” dediğimde anlamsızca baktı.
“Legomu mu yiyeceksin?”
Aynı anda hem abimlerden hem de Uras’tan
kahkaha koptuğunda Tuna’nın hemen bozulan suratını gördüğüm için ben tepkisiz
kaldım. Yanlış anladığı durumlarda gülünmesine uzun süreli trip atıyordu.
Neyse ki ben tecrübeliydim. Kalanlar
kendilerini affettirmek için çabalayabilirdi.
“Abla!” Yardım ister gibi mırıldandığında
anlayışlı bir ifadeyle açıkladım. “Ben aslında legolarından bahsetmemiştim
ablacım. Başka bir kelime kullandım, telefonda yanlış duyuldu galiba.”
“Ama bana güldüler.” Dudaklarını
büktüğünde ben de istemsizce aynı hareketi yaptım. “Boş ver sen onları, bence
komik değildi.”
Tuna’dan önce Oktay abimin sesi duyuldu.
“Harca bizi harca, insafsız seni.”
“Aşk olsun ne insafsızlığımı gördünüz ya?”
Alınmış gibi konuştuğumda Oktay abim birden Tuna’nın yanında belirdi. “Ha
sevgilimin yanında gerçeklerden bahsetmeyin diyorsun…”
“Abi!” Artık ekranda olmayan Uras’ın
güldüğünü sarsılan bedeninden anlarken hızla ona baktım. “Komik mi geldi Uras
Bey?”
“Biraz Nilperi Hanım, izin verirseniz
gülmeye devam edeyim.”
Omuz silkip önüme dönerken Demir abimin
sesi duyuldu. “Normalde de bu mesafede konuşuyorsunuz değil mi? Çok uygun,
hanımlı beyli devam edin.”
Uras, biraz önce Oktay abimi gördüğü halde
vermediği tepkiyi yalnızca sesini duyduğu Demir abime verip kasıldığında
sırıttım. Sabahki ‘davetsiz misafirler’ konusu kapanmış gibi olsa da henüz içim
tam soğumuş değildi ve abim fark etmeden benim için öç alıyordu.
“Gülme Peri, telefonu kapattığında alırım
rövanşımı.” Kulağıma fısıldadığında gözlerimi kırpıştırarak bekledim. Tam
olarak neyi kastediyordu?
“Abla!” diye bağıran Tuna’yla irkilerek
kendime geldim.
“Efendim bebeğim?” Kaşlarını çatmış ekrana
bakıyordu. “Benimle konuşsana.”
İlgi kendi üzerinden dağıldığı için
rahatsız olmuştu. “Konuşayım ablacım.” dedikten sonra aklıma gelen şeyle
birlikte hevesle ayaklandım. “Sana Uras’ın kedisini göstereyim mi?”
“Göster, hani nerede?” Merakla ekrana
yaklaştığında ben de Uras’a baktım. “Kimyon nerede?”
“Holdedir, mamasının oralarda takılıyor genelde.”
Bu cevaba gülerek salondan çıktım. Kimyon’u ararken önüme çıkan Baran, çoktan
arka kameraya geçtiğim için ekranda saniyelik belirip yok olduğunda Tuna
mırıldandı. “Abla yoldaki adama sorsana kediyi görmüş mü?”
Mahalle meydanında yürüyormuşum gibi konuşmasına
gülüp gülmemek arasında gidip gelirken Baran’ın çoktan gülmeye başlamasıyla ben
de dayanamayarak kendimi bıraktım.
~
“Peri bitmedi mi hazırlığın? Bütün
eşyaların burada olsa haftaya çıkacaktık herhalde dışarı.”
“Abart abart, hazırım. İki dakika
bekleyemedin.” Söylenerek odanın kapısını açtığımda Uras’la karşı karşıya
kaldım.
“İki mi dakika?” derken bir yandan da
giydiklerimi inceliyordu.
Gözleri yeniden gözlerime çevrildiğinde
sordum. “Olmuş mu böyle? Yanıma çok bir şey almamışım, bu plan hiç aklıma
gelmemişti.”
“Olmuş yavrum.” Bir elini kaldırıp
yanağımı avuçladığında gözlerimi kısarak avucuna doğru yasladım yanağımı. “Ne
giyersen giy yakışmayacak sanki, ağaç ettin beni.”
“Son kısmı duymamış gibi yapıyorum, giriş
gayet romantik ve tatlıydı.” Geçiştirir gibi homurdandığımda güldü. “Nasıl
istersen, çıkalım mı o zaman?”
“Çıkalım canım.” Adı dışında bir sıfatla
her seslendiğimde olduğu gibi gözleri parıldadığında gülümsedim. Gülümsemem
sönmeden, gülüşümün üzerinde dudaklarını hissetmiştim.
“Ya da çıkmayalım.” Dudaklarımdan birkaç
saniye ayrılıp yeniden öpmeye başlamadan önce mırıldanmasıyla itiraz ederek
avuçlarımı göğsüne bastırdım. Milim kıpırdatamasam da bir süre sonra pes edip
geri çekildi.
“Zaten Pazar gecesi dönecek olmanı henüz
sindiremedim, bir de Cumartesimizi bu plana ayırdık. Delireceğim.”
“Delirme sevgilim delirme, olması gereken
buydu. Ben baştan planlasam daha iyi olurdu hatta, onların teklif etmesi ayıp
bile oldu.”
Bahsettiğimiz plan Uras’ın ailesiyle
tanışacak olmamdı.
Birkaç saat önce Uras laf arasında onların
benimle tanışmak istediğinden bahsetmişti. Sanırım bunun hızlıca bir plana
döneceğini hesaba katmamıştı çünkü kesinleştiğinden beri söyleniyordu. Kısıtlı
olan zamanımızı böyle harcamaktan çok da mutlu değildi.
Doğal olarak ben de gergindim ama
özellikle babası beni hiç tanımadan hayatımla ilgili en derin olaylara el atmak
zorunda kalmıştı. Teşekkür bile edemediğimi düşünürsek, Ankara’ya gelip onları
hiç görmeden gitmem garip olabilirdi.
“Sen ayıp görmemişsin güzelim, neyse hadi
bakalım. Çıkalım o zaman acıktım zaten.” İlk kısmı ağzının içinde homurdanır
gibi söylediği için önümde ilerlerken omuzuna vurdum. “Bugün bir ima
silsilesidir gidiyor, yavaş gel istersen yavrum.”
Hole varmışken arkasını dönüp göz kırptı.
“Bu yavaş halim diyeyim.”
“Ur-…” diye söze girmişken öğürür gibi
yapan Baran beni keserek kendi devam etti. “Dışarı çıkınca oynaşsanız olmaz
mıydı? Ben ve yalnızlığım kötü etkileniyoruz da biraz.”
Üzülmüş gibi Baran’a yaklaştım. Parmak
ucumda yükselip omuzlarını kavrarken o da iyice moda girip acı çekiyormuş gibi
bakmaya başladı. “Çok mu üzülüyorsun?” diye sorduğumda yavaşça başını salladı.
“Çok da şey yapma ya, geçer.” diyerek
yanağını pat patladıktan sonra kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığımda yeniden onlara döndüm.
Baran şaşkınca bana bakıyorken Uras sırıtıyordu. “Güzel yedi ama.”
“Afiyet olsun yengesinin gülüne.” Baran’a
uzaktan öpücük fırlattım. Öpücüğümü havada tutup uzağa fırlatmış gibi yaptı.
“İstemez öpücük falan, ben biraz içeride ağlayacağım.”
Sallana sallana odasına giderken Uras da
bir yandan montunu giyip bir yandan söyleniyordu. “Öpücüğün boşa gitti resmen,
ben götümü yırtıyorum alacağım diye.”
“Uras!” diyerek gülmeye başladığımda o da
güldü.
Evden çıkıp arabaya bindiğimizde yine
oldukça alakasız konulardan sohbet ediyor haldeydik. Bir ara ne kadar kaldığını
sorup ‘az kaldı’ cevabı alınca ilk gördüğüm pastanemsi yerde durmasını
isteyerek tatlı almıştım.
En son bir sokağa sapıp yavaşladığımızda
yerimde kıpırdandım. Galiba gelmiştik ve ben her saniye daha da geriliyordum.
“Biraz rahatla yavrum, böyle gergin
olacaksan hiç girmeyelim.” Arabayı çoktan park etmişti. Kemerini çözüp bana
doğru bakmaya başlayıp konuştuğunda toparlandım. “Rahatım ki zaten.”
“Sonuçta seni sözleriyle ve belki de
elleriyle boğazlayacak olan bir ablam yok, haline şükret.” Kemerimi açarken
söylediklerine kıkırdayıp arabadan indim. Acaba abim geceleri rüyalarına(!) da
giriyor muydu?
Biraz ilerisine park ettiğimiz binaya,
Uras’ın belimden tutup yönlendirmesiyle ilerlerken kendi kendime alakasız
şeyler düşünerek rahatlamaya çalışıyordum. Kötü bir şey yaşanacağını
düşündüğümden değildi ama yine de yeni insanlarla, özellikle Uras’ın ailesiyle
tanışıyor olmak paniklememe sebep oluyordu.
Asansöre bindiğimizde aynaya dönüp yüzümü
incelerken Uras göğsünü sırtıma yaslayıp kollarını belime sardı. “Seni
seviyorum.”
Duyduklarımla birlikte, zar zor
sakinleştirdiğim kalp atışlarım şahlanınca başımı başına yaslayıp çaresizce
homurdandım. “Bilerek mi yapıyorsun? Zaten heyecanlıydım.”
Halen dip dibe olduğumuz için gülüşü
kulağımda yankılanınca gözlerim kısıldı. Bir elimi kaldırıp yanağına dokundum.
Aynadaki yansımamızı izlerken asansör durdu. Kapı açılmadan önce ayrılıp
arkamızı döndük. Bir adım önümde olan Uras koridora çıkma üzereyken parmak
ucumda yükselip kulağına fısıldadım. “Ben daha çok seviyorum ama.”
Normalde itiraz edip konuyu uzatacağına
adım gibi emindim ama çoktan asansörden çıkmıştık. Minik zaferimi kendi içimde
coşkuyla kutlarken önünde durduğumuz, .oktan açılmış olan kapıda görünen iki
kişiyle birlikte yeniden kasılmış halime döndüm.
Uras alttan alttan bu değişimime
sırıtırken, buradan ayrılınca pataklamayı aklıma not ettim.
“Hoş geldiniz.” diyerek kısa süren
sessizliği bozan Uras’ın annesiydi. Adının Yasemin olduğunu Uras’tan
öğrenmiştim.
“Hoş bulduk anne.” Uras’ın cevabından
sonra babası araya girdi. “Sen niye üstüne alındın koçum? Nilperi için geçerli
sadece.”
Oldukça ciddi bir şekilde konuştuğunda
gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmam gerekmişti. Uras ağzının içinde
homurdanırken Yasemin teyze gözlerini kısarak kocasına baktı. “Kadir!”
“Yalan söylemek huyum değil hatun, ne
yapalım?”
“Kapıda dikilmek yerine içeri davet edelim
mesela misafirlerimizi, eğer şaka saatin bittiyse. Olur mu hayatım?” İğneleyici
bir tavırla konuştuktan sonra yeniden tatlı bir gülümsemeyle bize döndü.
“Girsenize içeriye, kaldık böyle.”
Botlarımdan kurtulup içeri girdiğimde önce
elimdeki poşeti Yasemin teyzeye uzattım. “Teşekkür ederiz Nilperi’cim, hiç
gerek yoktu.”
“Ben de dedim ama dinl-…” Uras’ı
olabildiğince çaktırmadan dirseklediğimde susmayı başardı. Yasemin teyzeye
gülümsedim. “Olur mu, ne demek.”
“Saklamana gerek yok, açık açık vur
Nilperi kızım. Üşenirsen söyle ben de vururum.” Kadir amca Uras’ı işaret ederek
büyük bir heyecanla konuştuğunda ne diyeceğimi bilemeyerek öylece kaldım. Çok
da gizli vurmamıştım sanırım.
“Kızı beş dakikada darlattınız, evden
atacağım şimdi ikinizi. Resmi olarak tanışmadık sayılır, Yasemin ben güzel
kızım.”
“Memnun oldum efendim, Nilperi ben de.”
“Yasemin teyze daha iyi sanki?” İçimden
öyle seslenmiş olsam da direkt sesli olarak giriş yapmak istememiştim ama belli
ki boşunaydı. Başımı hafifçe sallayarak onayladım.
“Bence de öyle Yasemin teyze.” dediğimde o
da gülümsedi. Sırtımdan destekleyip ilerideki kapıya doğru yöneltti. “Salona
geçelim.”
“E benle tanışmadı ama.” Arkadan seslenen
Kadir amcayı duyduğumda ben hemen geriye dönecekken Yasemin teyze eliyle ‘boş
ver’ anlamlı bir hareket yaptı. “Oğluna laf atacağına tanışsaydın Kadir.”
Uras, yüzündeki mutlu ifadeyle içeri
girerken arkasından gelen Kadir amca ensesine yapıştırdığında bu kez kendimi
tutamayıp gülmeye başladım.
Yüksek rütbeli bir polis olduğu dışında
hakkında pek bir bilgiye sahip değildim. Bu da kendisini soğuk ve ciddi biri
olarak düşünüp daha görmeden çekinmeme sebep olmuştu.
Ama bu kadar yanılabileceğimi hiç
düşünmemiştim.
~
Eve geldikten sonrası beklediğimden çok
daha hızlı ve tatlı devam etmişti. Çok oyalanmadan yemeğe geçmiştik ve yemekte
de bazen ben kendimden bahsetmişken bazen de onlar bambaşka anılar anlatmışlardı.
Uras’a en başından beri ne kadar çabuk alıştıysam ailesi için de aynı durum
geçerliydi. Genetik bir durumdu galiba.
Masayı toplama işini dört kişi yaptığımız
için oldukça kısa sürmüştü. Uras babasıyla salona geçerken ben çay ve
tatlılarla uğraşan Yasemin teyzeye yardım etmek üzere mutfakta kaldım.
Gösterdiği dolaptan tabakları çıkartırken
kendisi de çayı demliyordu.
“İkinizin de gözlerinin içi gülüyor,
karşılıklı denk gelmesi zor bir olasılık. Uras’ın halinden zaten belliydi sana
abayı yaktığı, şimdi canlı canlı seni de görmüş oldum. Aynı haldesiniz.”
Duyduklarıma hafifçe tebessüm ederek ona
baktım. “Ben de bazen bunun ne kadar düşük bir olasılık olduğunu düşünüp
sorguluyorum, başlarda çok daha garipti. Her şey hızlıydı ve karışıktı. Ama
Uras benim şansım, fark etmeden hayatımda birçok şeyin düzene girmesini sağladı
çoktan.”
Yasemin teyze ocaktan uzaklaşıp yanıma
geldi. Ben de tabakları bırakıp ona döndüm. İki yanımda sallanan ellerimi tutup
aramızda olacak şekilde kavradı. “Belki hiç konusunu açmamam gerekiyor
bilmiyorum ama hayatında yolunda gitmeyen birkaç şeyden Kadir sebebiyle haberim
oldu. Uras biraz olsun işe yaradıysa ne mutlu bana, iyi ki doğurmuşum!”
Baştaki duygusal kısmı sonda muzipleşerek
kapatmaya çalıştığında istemsizce dolan gözlerime rağmen kıkırdadım. Hiç
düşünmeden sarıldığımda anında karşılık almıştım.
“Hem de ne iyi ki…” diye mırıldandım.
Sırtımı sıvazlayıp sarılırken uzun bir süredir hiç hissetmeye imkânımın
olmadığı anne sıcaklığı burnumun sızlamasına sebep oldu. Kendimi tutmayı
bırakırsam uzun bir süre sarılı halde kalıp deli gibi ağlayabilirdim.
“Şşş, Uras’la papaz etme beni. Sevgilimi
ağlattın diyecek şimdi, kötü kaynanaya çıkmasın adım.” İç çekerek geri
çekildim. Gözlerimi ovuşturup toparlanmaya çalıştım.
O sırada kapıda duyduğum hareketlilikle
Yasemin teyzenin bir nevi şom ağızlı olduğunu düşünmüştüm çünkü çatık
kaşlarıyla bana bakan bir adet Uras vardı karşımızda.
“Peri?”
“Efendim?” dedim mırıl mırıl. Mayışmıştım
resmen.
İki koca adımda yanımızda bitti. “Ağladın
mı sen?”
Başımı iki yana salladım. “Yok, niye
ağlayacakmışım?”
Yanaklarımı avuçlarıyla kavrayıp annesine
baktı. “Anne?”
“Soğandan gözleri yaşardı herhalde.”
Yasemin teyzenin çabası ne kadar işe yarardı tartışılabilirdi.
“Çaya mı katıyorsunuz soğanı? Bu ne biçim
bahane ya?”
“Yarınki yemekleri yaptırıyorum, gelin
sonuçta. Çalışsın biraz diye düşündüm.” Yasemin teyzenin pes etmeyişine
dayanamayarak gülmeye başlarken kafamı Uras’ın göğsüne yasladım.
Uras’ın konuşmasını beklerken bir süre ses
gelmeyince çenemi göğsüne yaslayıp yüzüne doğru baktım.
“Gelin melin bi hoşuma gitti şu an,
abinleri görüntülü arayıp istesek mi seni Peri?” Kafasını bana eğip ikna etmek
ister gibi ciddi ciddi bakınca yüzümü buruşturdum.
“Denemek istersen tutmayayım, özel olarak
Demir abimi ara hatta.” Bu ayrıntıyı yeni hatırlamış gibi omuzları çöktü.
Yasemin teyzeye bakıp, “Anne ya!” diye homurdanırken küçük bir çocuğa dönmesine
gülümsedim.
Her haline ayrı aşıktım.
Sonum iyi değildi sanki.
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder