Dert Bebesi 27.Bölüm
27.BÖLÜM
10 gün sonra
- Nil
“Neredeyse iki hafta oluyor, bende daha
fazla sabır kalmadı. Bu hafta sonu geleyim bence.” Beni değil kendini ikna
etmeye çalışır gibi konuşuyordu.
“Bunu senden daha çok istediğimi
biliyorsun ama sınavların bitmedi ki daha.” Oflayarak kafasını geriye
yatırdığında telefona dikkatle bakmayı sürdürdüm. Neye nasıl tepki verdiğini
canlı olarak görüp öğrenmek ilk tercihim olurdu ama elimizdeki imkânların üst
sınırı şimdilik görüntülü konuşmaydı.
“Sen gel o zaman? Nasıl çözüm, mis gibi
değil mi?”
“Tuna’yı bırakamam,” dedikten sonra ne
diyeceğini anlayıp devam ettim. “Onu da al gel diyeceksin biliyorum ama bu
aralar fazlasıyla huzursuz ve yabancı bir yere giderse bana işkence haline
gelebilir bu durum.”
“Fark ediyorum ben de halini, hatta neden
olduğunu da soracaktım ama kaynadı öyle. Geçici bir şeydir diye düşündüğüm için
çok üzerinde durmadım.” Yüzünün hızla ilgili bir tavra bürünmesine gülümsedim.
“Doğru düşünmüşsün, ciddi bir şey yok. Hatta aksine güzel şeyler oluyor.”
“Neymiş o güzel şeyler?”
“Abimlerle vakit geçirmeye alışmaya
çabalıyor, aralarındaki soğuk duvarların aniden yok olması afallamasına sebep
oldu sadece. Aslında mutlu ama değişime adapte olamadı henüz.” Bunu anlatırken
yüzümdeki gülümseme silinmemiş aksine büyümüştü.
“Ve günlerdir bana bundan bahsetmedin
çünkü..?” Son kısmı cevap bekler gibi uzattığında alt dudağımı ısırarak
gözlerimi kaçırdım ama görüntülü konuşurken göz kaçırmak beklediğim gibi bir
etki yaratmadığında yeniden ona baktım.
“Şimdi şöyle-…” diyerek açıklamaya
girişmişken odamın kapısı aralandığında dikkatim dağıldı ve merakla oraya
döndüm. Tuna olduğunu düşünsem de karşımda duran Demir abimdi.
“Peri? Tuna mı geldi?”
“Bu herif sana Peri mi diyor?” Ben Uras’a
cevap veremeden abim sertçe homurdandığında yutkundum.
Abim ismimin Peri olması için diretip o
savaşı kazanan kişiydi. Annem başına ‘Nil’ eklese de sonuçta yarısının telif
hakkı Demir abimdeydi. Ben bildim bileli de Peri konusunda bir tık hassastı.
Diğer abilerimin bile çok nadiren kullandığı ismi Uras’tan duyması çok da iyi
olmamıştı.
Uras’a yapmam gereken açıklamadan
kaçtığıma sevinemeden daha kötü batmıştım.
Sevimli olduğunu umduğum bir gülümsemeyle
abimin gözlerinin içine içine baktım. “Demesin mi? Adım sonuçta…”
“Adın Nilperi, çok istiyorsa tamamını
söylesin. Sinirimi bozmasın benim, zaten ortadan yok oldu bir anda o günden
sonra.”
Göz ucuyla telefona bakmaya çalıştım. Uras
hafifçe büyüyen gözleriyle ekrana bakıyordu. Bu haline kahkahalarla gülmek
istesem de bunu yaparsam ikisinin de beni keseceğini düşünerek vazgeçtim.
“Abi konuştuk ya, Ankara’da olduğunu
söyledim size.”
“Mesafe ilişkisi sevmem demiştim ben de.”
“Evet, o yüzden Uras’ı sana ayarlamaktan
vazgeçtim kendim sevgili oldum. Hiç stres yapma yani.”
“Peri!” Abimin sesiyle irkildiğimde
suratım nasıl bir hal aldı bilmiyorum ama Uras’ın kısık sesli gülüşünü
duyabildim.
“Halen açık mı o telefon? Gülüyor oradan…”
Abim telefonu elimden ne ara alıp kendi yüzüne tuttu anlayamamışken hızla
ayaklanıp kafamı kadraja soktum. Şu an Uras’ın ekranında abimin omuzlarından
yukarısı ve benim suratım görünüyordu.
İlginç bir akşam oluyordu gerçekten…
“İyi akşamlar…” Uras sesini bulmayı
başarıp konuştuğunda abim geçiştirir gibi, “Sana da ondan.” deyip benim kafamı
ittirdi. “Beş dakika seni görmese olmuyor mu? Çek on kiloluk saçlarını
kolumdan.”
Korkunç bir şey duymuş gibi saçlarımı
ellerimle tutup ona baktım. “İki dakika sonra gelip öpmek istersin saçlarımı
sen, o zaman konuşalım Demir Özkan.”
“Konuşuruz Peri’m, uza şimdi kenara.” Ben
ağzım açık bu halini seyrederken o Uras’a baktı. “Duydun değil mi? Peri
demedim, Peri’m dedim. Yani benim Peri’m oluyor. Biraz yaratıcı ol pezevenk.”
Son kelimeyle birlikte abimin koluna
sertçe vurdum. “Abi! Geldiler mi sana ya? Soğuk soğuk bakıp gıkı çıkmayan
adamsın sen noluyor?”
“İçimden geldi, daha önce kız kardeşimin
sevgilisi gibi bir karakter yoktu hayatımda. Bu farklı bir sinir salgılatıyor.”
Özür diler gibi Uras’a baktım. Ama o
halinden memnun duruyordu.
“Ben çok sık Peri demiyorum zaten, denk
geldi size.”
Abim ‘aferin’ der gibi başını salladı.
Bense Uras’ın söylediği gerçek olmasa da abimin en azından sakinleşmesine
sevinmiştim.
“Yavrum
daha hoş duruyor, ‘güzelim’in de
gideri var tabii.”
Erken sevinmiştim.
Uras abimle arasında bulunan kilometrelere
mi güveniyordu emin değildim ama yine cesaret patlaması yaşıyordu galiba.
“Lan!” Abim de benim gibi bunu duymayı
beklemiyor olacak ki sadece bunu diyebilmiş ve çenesini sıkarak kaskatı
kesilmişti.
“Aaa şarjım bitiyor, tüh.” İkisinin de bir
şey söylemesine izin vermeden telefonu pat diye kapatıp cebime sıkıştırdım.
Uras’ı gecenin ilerleyen saatlerinde arayıp beni kıskançlıktan ve sinirden
hareketsizce duran kocaman bir adamla bıraktığı için söylenmeyi aklımın bir
köşesine yazarak abime döndüm.
“Salona mı geçsek ya? Baydı bu oda biraz.”
Abimi çekiştirerek odadan çıkartırken kendi kendine mırıldandığı şeyleri
duymazlıktan geldim.
Uras’ın kulakları çınlıyor muydu acaba?
~
Tuna’nın söylediği film ismiyle
bayılıyormuş gibi Oktay abime doğru devrildim. “Otuz üçüncü kez falan olacak
izlediğimiz, hiç mi sıkılmadın bebeğim ya?”
Tuna masumca omuz silkip abimleri işaret
etti. “Ama onlar hiç izlemedi.” Bu nedeni duyduktan sonra söyleyecek başka bir
şeyim kalmamıştı. Gerekirse yüz otuz üçüncü kez de izleyebilirdik.
Mert abim yanındaki Tuna ile birlikte
bilgisayardan filmi bulmaya çalışırken ben de çaktırmadan Demir abime baktım.
Salona geçtikten sonra benimle iletişimini kesip telefonuna gömülmüştü. Şu anda
onun ve Oktay abimin arasında oturuyordum. Oktay abimin üzerine yıktığım
bedenimi bir anda ona doğru yasladım. “Tüh yanlışlıkla omuzuna yattım galiba.”
Söylediklerimin aksini kanıtlayan, yerime
yerleşmeye çabaladığım hareketlerim abimin dudaklarını kıpırdatır gibi
olduğunda burnumu havaya dikip ona baktım. “Komik mi geldi?”
“Yo.” deyip telefonundaki bana anlamsız
gelen yazılara bakmaya devam etti. Oflayarak yaslandığım kolunu kaldırıp altına
sığıştıktan sonra bıraktım. Göğsüne gömüldüğümde sonunda telefonu kapatıp
koltuğa bıraktı. Sırtımdan kavrayıp alnımı öptüğünde huzurla gülümsedim. “Barıştık
mı?”
“Şu gıcık heriften ayrıl, bir daha
küsmeyeyim. Nasıl anlaşma?”
“Mümkün olmayan bir anlaşma abi, ayrıca
senden çekinmemesini alttan alttan sevdiğine yemin edebilirim. Seni biraz
tanıyorsam, karşında iki büklüm duran birindense ağzı laf yapan birini tercih
edersin her türlü.”
Sessiz kaldığında haklı olduğumu bilerek
çenemi göğsüne yaslayıp yüzüne bakmaya çalıştım. “Evet canım kardeşim doğru
söylüyorsun, desene ya!”
Ani çıkışıma gülüp başımdan tutarak
yanağımı göğsüne yapıştırdı. Böylece ifadesini göremez hale gelmiştim. “Çok
konuşma, bilmiş Peri. Yat şurada.”
Yatmamı istediği yer fazla konforlu olduğu
için gıkımı bile çıkartmadan iyice yayıldım. Bacaklarımı Oktay abimin üstüne
attığımda homurdanması kulağıma doldu. “Benim omuzumda yatıyordun en son, yine
bacaklarına kaldık. Gidiyorum ben.”
Ciddi ciddi bacaklarımı itip ayaklandı.
Ama gidiyorum derken karşı koltuğa geçmesini beklemiyordum tabii, biraz
dramatik bir terk edişti çünkü.
Bu kez Tuna o ikisinin arasında kaldı.
Oktay abim yanına oturduğunda küçük bir tereddüdün ardından kafasını koluna
yaslamasına gülümsedim. Oktay abim de iyice rahat etmesi için koluyla onu
sardığında filmi sonunda başlatan Mert abim önce bize sonra onlara baktı.
“Açıkta kaldım böyle.” Çok üzülmüş gibi başını eğdiğinde evin benden daha saf
olan tek üyesi Tuna bunu yiyerek diğer kolunu kaldırdı. “Sen de bana
sarılabilirsin ki, üzülme.”
Mert abim, Tuna’ya gülümsedikten sonra
başını onun dizlerine yaslayıp biraz iki büklüm kalarak da olsa uzanmış oldu.
Çok rahat görünmeyen bir pozisyonda olsa da halinden memnun görünüyordu.
Filmin bitmesine az bir zaman kala çoktan
uyuyakalmış olan Tuna’yı yatağına götürmek için ayaklanan Oktay abimi, yarı
açık gözlerimle halen abimin göğsünde yatarken izliyordum. “Ben de yatıyorum,
sabah erken çıkmam lazım.”
“İyi geceler abi…” diye mırıldanırken
sesim o kadar uykuluydu ki üçünü de güldürmüştüm. Umursamadan, biraz üşümeye
başladığımı hissederek abime daha sıkı sarılmaya çalıştım. “Sen de yat
fıstığım, uyku akıyor gözlerinden.”
Kalkmaya üşenmesem güzel plandı ama işte…
“I ıh.” Gibi bir şey söyleyip gözlerimi
kapattım. “Tamam uyu burada, ben götüreceğim sonra odaya seni. Mert örtüyü
versene.”
Üzerime örtülen örtüye sarınarak sıcak ve
tatlı bir uykuya dalmaya oldukça hazırdım.
Demir abim ve Mert abimin bir şeyler
konuştuğunu duyuyordum ama anlayamıyordum. Tek derdim rüyalar diyarına dalmaktı
şu an.
Ne ara daldığımı anlamadığım uykudan zil
sesiyle irkilerek uyandığımda abimin sırtımı sıvazladığını hissettim. “Şşt,
korkma abim. Kapı çaldı.”
“Kim ki bu saatte?” Mert abimin merakla
konuştuktan sonra ayaklandığını hissettim.
Bir dakika geçmeden hızla salona geri
giren abimin yüzündeki ifade bütün uyku mahmurluğumu silip atarken yavaşça
doğruldum.
“Abi…” Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi
Demir abime öylece bakakaldığında abim hızla ayaklandı. “Ne oldu oğlum, ne bu
suratın?”
Mert abim gözlerini bana kısa bir an
değdirip yeniden ona döndü. Bu hareketiyle birlikte Demir abim beklemeden
salonun kapısına ilerlerken ben de üzerimdeki örtüden kurtulup sarsak adımlarla
arkalarından takip etmeye başladım.
Ben onlara yetişemeden önce Demir abim
kapıya ulaşıp açmıştı. Birkaç adım gerilerinde olsam da net şekilde kapı
eşiğinde duran kişiyi gördüğümde olduğum yerde sallanır gibi oldum.
Rüya mı görüyordum?
Belki de kâbus…
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder