Dert Bebesi 30.Bölüm
30.BÖLÜM
- Nil
Uyanalı yaklaşık bir saat geçmişken
hareketsizce uzanmayı sürdürüyordum. Kıpırdanıp, yüzünü boynuma yaslamış uyuyan
Uras’ı uyandırma riskini alamazdım. Muhtemelen sabaha karşı uyuyabilmişti
zaten.
Bir süre daha etrafı inceleyerek zaman
geçirdikten sonra hafifçe hareketlenmeye başlayan Uras’ın uyanmanın eşiğinde
olduğunu fark ettim. Bakışlarımı aşağıya doğru çevirdiğimde yüzü tenime yaslı
olduğu için görebildiğim tek şey bukleleri birbirine karışan saçlarıydı.
Sırtındaki elimi yukarıya çıkartıp saçlarıyla oynarken ağzının içinde bir
şeyler mırıldanıp sıkıca belime sarıldı.
“Günaydın.” diye fısıldayarak yanağımı
saçlarına yasladım. Dudaklarının gerilişini hissedebilmiştim. “Günaydın Peri.”
Daha önce telefonda bolca duymuş olsam da uyanır uyanmaz boğukça konuşması
dudaklarımı birbirine bastırmama sebep oldu.
Ben sesinin etkisine kapılmışken, belimi
sıkıca kavrayıp tepetakla olmamızı sağladı. Kendisi sırtüstü yatmışken ben de
tamamen onun üzerindeydim. Avuçlarım şaşkınca göğsüne yaslanmış hafif doğrulmuş
halde duruyordum. Yüzümdeki ifadeye bakıp sırıttı. “En son ben seni göğsümde
uyutuyordum, sonra deminki hale nasıl geldik bilmiyorum. Borcumu hemen ödemek
istedim.”
“Hemen ödeme, faizlensin önce. Sonra daha
çok öde.” diyerek bu kez ben onun boynuna sokuldum. Kollarımı ensesine doğru
uzatıp sardım.
“Kazıklayacaksın yani göz göre, ayıp kızım
ayıp.” Kafamı hızla yerinden kaldırıp dişlerimi çenesine geçirdim. Sertçe
ısırdığımda acıyla inledi. “Kopart yavrum, biraz daha bastır kopart.”
“Kaşınma sen de o zaman.” desem de
dişlerimin izi çıkan çenesine bakınca kıyamayıp bu kez dudaklarımı bastırdım.
“Öptüm, geçti mi?”
“Geçmedi gibi ya.” Kıkırdayarak yeniden
dudaklarımı çenesine yaslamak için eğilmişken kafasını hafifçe oynattığında
dudaklarımı dudaklarına bastırmış oldum. “Uras!”
“Efendim sevgilim?” Dudaklarından ayrılsam
da aramızdaki boşluğu fazla büyütmemiştim. Gözlerimi gözlerine dikerek kızmış
gibi kaşlarımı çattım. “N’aptın?”
Kafasını biraz kaldırıp sertçe dudaklarımı
öpüp yeniden yastığa yasladı. “Şöyle bir şeydi, bir kere daha göstereyim mi?”
“Yeterli bu, teşekkürler.” Her ne kadar
böyle dip dibe uzanıp tatlı tatlı atışmak hoş olsa da biraz daha beklersem
banyoya yetişecek kadar vaktimin kalmayacağını düşünerek kıpırdandım. Kendimi
Uras’ın üzerinden yataktaki boşluğa doğru atmaya çalışırken tek koluyla sırtımı
sarıp olduğum yere yapışmama sebep oldu.
“Nereye?”
“Banyoya Uras, gelecek misin?”
“E çok istiyorsan geli-…”
“Ya sus, gülersem kötü şeyler yaşanabilir
beni bırakır mısın bi?” Sırtımdaki elini gevşetince derin bir nefes alıp önce
yataktaki boşluğa geçip sonra da ayaklandım.
Odanın kapısını açtığım anda içeriye
baskına gelmiş gibi koşarak dalan Kimyon’a şaşkınca baktım. “Sana da günaydın
Kimyon’cum.”
Beni hiç takmadan yatağa zıplayıp Uras’ın
boynuna doğru kıvrıldı. “İki dakika boş bırakmaya gelmiyor, resmen yerimi
kaptı.” Benim sitemime gülen Uras, Kimyon’dan pati yediğinde bu kez gülen taraf
ben oldum. Onları baş başa bırakıp daha fazla oyalanmadan banyoya geçip
işlerimi hallettim. Banyodan çıktıktan sonra odaya dönecekken koridorda aniden
önüme çıkan Baran yüzünden bir an irkilmiştim.
“Günaydın.” dediğinde gülümseyerek
karşılık verdim. “Günaydın.”
“Uras uyandı mı?”
“Uyandı, Kimyon’la yatak keyfi yapıyor şu
an.”
“Günahımızı alıyorsunuz, Kimyon onuncu
saniyede sıkılıp yemek yemeye gitti. Kalktım.” Hemen çaprazımızdaki odanın
kapısında dikilerek konuşan Uras’a döndüm.
“Kimyon’un yemek için satmayacağı kimse
yok, şaşırmadım.” Baran’ın söylediklerine gülerken Uras da birkaç adımda
yanımıza geldi. “Kıskanma kardeşim, sana sırnaşmıyor diye Kimyon’a laf
atamazsın.”
“Hadi lan oradan.” dedikten sonra Baran’ın
bakışları bana çevrildi. “Şu sevgilinin egosuna bir darbe vurman yok mu?
Karşılığında ne istersen köpeğin olsun.”
Uras, kolunu omuzuma sarıp beni kendine
çekti. “Kıyamaz o bana, başka kapıya koçum.”
Baran güler gibi kesik bir nefes verdi.
“Şimdi benim bu harika yeşil gözlerim beni yanıltmıyorsa, değil kıymak seni
kıyma yapar gibi canım yengem. Yalansa yalan deme, arkamda dur yenge.” Son
kısmı fısıldıyormuş gibi bana söylese de hepimiz dip dibeydik zaten.
Ben konuşmanın içeriğinden bağımsız bana
‘yenge’ demesine odaklanmışken Uras kolunu omuzumdan ayırmadan diğeriyle uzanıp
Baran’ın ensesine yapıştırdı. “Aniden yenge demesene lan kilitleniyor böyle
şeylerde. Krix geçirecek şimdi.”
Baran anlamsızca, ‘Krix mi?” derken ben de
dirseğimi Uras’ın karnına geçirdim. “Geç geç dalganı, birazdan abim arar. Ona
da anlatırsın.”
“Abiden kastın Oktay’dır inşallah.” Dua
eder gibi mırıldanan Uras’a sırıttım. “Aynen aynen, sen içten dilersen belki
olur hayatım böyle devam.”
Baran, Uras’ın haline bakıp sırıtarak
yumruğunu havaya kaldırıp bana uzattı. Aynı şekilde yumruğumu uzatıp eline
vurduğumda sırıtışı büyüdü. “Hislerimde yanılmamışım, Uras’ı alt edebilecek o
kuvvet bu minik şeyin damarlarından akıyor.”
“Sensin be minik şey!” Yumruğumu hızla
geri çekip burnumu havaya diktim. Onlar hormonluysa ben ne yapabilirdim?
Uras’ın tutuşundan kurtulup homurdanarak
mutfağa ilerlerken arkamdan bağıran Uras’la gülmemek için zorlukla kendimi
tutabilmiştim.
“Bu salağı da Demir Özkan’ın sinir olup
boğazlamak istedikleri listesine ekletelim mi? Bence bu deneyimi herkes
yaşamalı.”
Sonuç olarak yarım saat içerisinde
kahvaltı hazırlamaya girişmiştik. Cumartesi olduğu için vakit kısıtlamamız
olmasa da Baran erken uyandığını ve biraz daha yemezsek bayılacağını iddia edip
duygu sömürüsü yaptığı için dört koldan hazırlığa başlamıştık.
Evet, dört…
Tüm bu duygu sömürüsünü zirveye taşıyan
Baran, açlıktan çalışacak hali kalmadığını söyleyerek sıvışmıştı. Uras tepki
gösterdiğinde ise, “Size romantik ortam yaratıyorum lan, pası gole çevirsene.”
diyerek benim bazen oldukça saf olabilen sevgilimi tamamıyla kandırıp salona
kaçmıştı.
Doğradığım sucukları tavaya koyarken Uras
elindeki domatesi mundar etmekle uğraşıyordu. “Canını çıkarttın domatesin,
bırak ben hallederim.”
Bu teklifi bekliyormuş gibi domatesi
direkt tezgaha bırakıp geriye adımladı. Haline gülüp tavanın altını açtıktan
sonra domatesle ilgilenmeye başladım.
Kurtarabildiğim kadarıyla domatesi kesmeye
çalışırken belimde hissettiğim ellerle bir an duraksadım.
Uras çenesini başıma yaslayıp sıkıca
arkamdan sarılmış haldeydi. “Öğreneyim domates kesmeyi, bakim nasıl
kesiyorsun.” Sertçe yutkunup kendime gelmeye çalışırken onayladım. “Bak şimdi.”
Dikkatimi domatese vermeye çalışsam da
sırtımda hissettiğim sıcaklığı ve belimi okşayan elleri çok yardımcı oluyor
sayılmazdı. Biraz önce dalga geçtiğim halde Baran’ın lafına gelmiş gibiydik,
domates doğrarken içimin kıpır kıpır olması garipti.
Önümdeki tabağa kesmeye çalıştığım domatesle
boğuşurken sanırım dikkatimi o kadar da iyi verememiş olacağım ki bıçağı
oldukça derin bir şekilde başparmağıma geçirmiştim. Saniyeler içinde kanamaya
ve yanmaya başlayan parmağımla inledim. Domatesi bırakıp diğer elimi parmağıma
sardığımda Uras da hareketlendi. “Ne oldu? Siktir, kestin mi?”
Ben, acısı geçecekmiş gibi parmağımı sıkı
sıkı tutarken Uras da kesiği görmek için elimi çekmeye çalışıyordu. “Yavrum
bırak, bakayım bi. Çok mu kestin?”
“Yok bir şey.” diye mırıldandım. Hem
kendimi hem de Uras’ı inandırmaya çalışıyordum çünkü cidden canım acıyordu.
“Tamam yoksa bir şey çek elini de bakayım
Peri, hadi bebeğim. Kanı durduralım sonra saralım.” Parmağımı görmek
istemeyerek önce başımı sola doğru çevirdim. Ardından da elimi üzerinden çekip
Uras’a doğru uzattım.
Ağır bir küfür savurup seslendi. “Baran!”
Bir yandan da kenardan aldığı peçeteleri parmağıma bastırıyordu.
“N’oluyor l-…” Elimi gördüğünde sorusunu
yarıda keserek yanımıza geldi. “Sucuk diye parmağını mı kestin Nilperi?”
“Aynen, yer misin?” Dişlerimi sıka sıka
sorduğumda şirin bir şekilde gülmeye çalıştı. “Israr ediyorsan denerim, hatır
için çiğ tavuk yenir sonuçta.”
“Ulan beş dakika boş yapmadan dur, git
pamuk mamuk bir şeyler getir. Yoksa da çık al. Ya da acile mi gidelim?” Son
cümlede bana baktığında başımı iki yana salladım. “Yok yoğun bakıma yatırın
beni Uras, abartma canım ya. Kan dursun yara bandı yapıştırırız. Derin kestim
azıcık ondan çok kanıyor.”
“Çok konuşma Peri, içim gitti bakınca.
Otur şuraya, sen de yeni peçete ver Baran.”
Ben sandalyelerden birine oturduktan sonra
parmağımdaki kan durana kadar pamuk ve peçeteyle bastırma görevini üstlenen
Uras diken üstünde gibi duruyordu. Baran ise benim iyi olduğuma emin olduktan
sonrasında onun bu haliyle dalga geçmeye ayırmıştı.
Sanırım bu işin sonsuza kadar
sürmeyeceğinden haberi yoktu. Çünkü parmağıma şu an bant yapıştırıyor olan Uras
birazdan tüm sinirini belli ki ondan çıkartacaktı.
Bandı düzelten Uras’a göz ucuyla bakıp
Baran’a kaşlarımı kaldırarak işaret verdim. Dudaklarımı oynatarak ‘Kaç!’
dediğimde eliyle göğsüne vurarak ‘eyvallah’ anlamlı bir hareketten sonra geri
geri adımlarla mutfaktan çıktı.
Uras da o sırada parmağımı sarmayı
bitirdi. “Tamam herhalde, çok sıkı olmadı değil mi?”
“Yok, gayet iyi. Teşekkür ederim
sevgilim.” Gülümseyerek başımı arkaya attım. Yüzüme baktığında onun da
dudakları kıvrıldı. “Rica ederim sevgilim.”
Elinin içinde durmaya devam eden yaralı
elimin üstüne minik bir öpücük bıraktı. “Bir daha elinde kesici delici alet
varken yakın temasta bulunmuyorum, dersimi aldım.”
“E yani… Şükret dönüp sana geçirmedim
bıçağı.” Ciddi olmaya çalıştığım bir tavırla konuştuğumda yüzünü buruşturdu.
“Bizim romantizm bu kadar oluyor demek ki.”
“Olduğu kadar bebeğim, olduğu kadar. Şimdi
bana su verebilir misin, kaybettiğim başparmağımın üstüne bir bardak içeyim.”
“İç iç, yarasın.” Suyu doldurup
uzattığında kafama diktim. “Yavrum bu kadar susadıysan neden bekledin? Evde su
yok mu sanıyordun?”
“Su içişimi rahat bırak Uras ya, ben
Baran’ın yanına gidiyorum.” Paytak paytak mutfağın çıkışına doğru gittiğim
sırada henüz kapıdayken zil sesi duyuldu. Salonun kapısında görünen Baran dış
kapıya yönelirken ben de merakla ona bakıyordum.
“Birini bekliyor muydunuz?”
“Hayır.” İkisi aynı anda yanıtladığında
omuz silkip kapıya odaklandım.
Baran kapıyı açtığında kapının hemen
önünde duran iki kişinin kim olduğu hakkında doğal olarak hiçbir fikrim yoktu.
Ancak arkamda duran Uras kapı açılır
açılmaz ‘Hassiktir’ diye mırıldandığından ve Baran sanki hiçbir şey olmamış
gibi kapıyı insanların yüzüne kapattığından bir miktar işkillenmiş sayılırdım.
Evet, sadece bir miktar…
~~~
Yorumlar
Yorum Gönder